At Yarışı
ÖZET: [AU-Percabeth] Percy o gün derse girmediğinde, orada, onunla karşılacağını kesinlikle tahmin etmemişti.DERECE: Yeşil
KATEGORI: Hayran Kurgu > Kitap > Percy Jackson & Olimposlular
KARAKTERLER: Hiçbiri
TÜR: Romantik
UYARILAR: AU
HIKAYE DIZISI: Hiçbiri
BÖLÜM: 1 | BITMIŞ: Evet | SÖZCÜK: 1260 | OKUNMA: 784
YAYINLANMA: 05.01.14 | GÜNCELLEME: 05.01.14
Percy, CHB lisesinin koridorlarında yürürken New York'un aptal görevlilerine içinden bir küfür savurdu. New York kara bürünmüştü, öğrenciler onca kalorifere rağmen tir tir titrerken(!) okullar tatil edilmiyordu. Başka ne zaman tatil edilecekti ki!
Percy küfürlerine devam ederken koridoru döndü. Şimdi nereye gidecekti? On beş dakika sonra derse girecekti, hem de İngilizce dersine! Percy okula başladığından beri İngilizce dersi hiç iyi olmamıştı. Konuşuyordu konuşmasına tabi, ama konu İngilizce'nin bilinmeyen tarafına(Bizim dilbilgisi tarafından söz ediyor kerata!) gelince iş değişiyordu. Notları da bunu açıkça ortaya koyuyordu.
Son iki dersi kalmıştı. İngilizce ve İngilizce. Kar tatili olması gereken bir günde son iki dersinin o olması... Yok, Percy kesinlikle iki saat İngilizce dersini kaldıramazdı. İsterse ceza versinler, isterse okuldan atsınlar, kesinlikle son iki derse girmeyecekti. Hem hiç yapmadığı bir şey değildi ya. Kaç matematik dersini kaynatmıştı, Tanrı bilir*Buraya tanrılar yazamamak. .s.s* Bu yüzden okulda kimseye gözükmeden sakin sakin oturabileceği tek yere gitti, hizmetlinin tek odalı evi. Okulun hizmetlisiyle iyi anlaşırlardı, üstelik daha önceki kaçaklarında da ona yardım etmişti. Yani bir nevi bu hizmetli Percy'nin ortağı olmuştu. Kimsenin kulağına gitmediği sürece sorun çıkmayacak gibi gözüküyordu.
''Hey, Percy!'' dedi tanıdık bir ses. Percy arkasını dönünce karşısında en yakın arkadaşı Kıvırcık'ı buldu. Kıvırcık elindeki tostu şapırdata şapırdata yerken Percy'nin yanına geldi.
''Sığıfa gitmemiz geğeğio.''
''Ne?''
''Sığıf-''
''Sığıf ne Kıvırcık? Şu ağzındakini bitirir de sonra konuş!'' Kıvırcık Percy'nin emrine uyup ağzındakini bitirdi. Sonunda bitirdiğinde tekrardan söyledi.
''Sınıfa gitmemiz gerekiyor dedim. Dersin başlamasına beş dakikadan az var.''
''Eee-Kıvırcık ben bir tuvalete gidip geliyorum.'' dedi Percy. Kıvırcık tamam diye başını sallayıp öylece gitti.
''Bu kadar kolay mıydı?'' diye düşündü Percy. Sonra zil çalmadan ortadan kaybolabilmesi için adımlarını hızlandırdı. Şimdi bir hocaya yakalanıp başını derde sokmasına hiç gerek yoktu.
Sonunda hizmetlinin tek odalı evine vardığında içini bir rahatlık sardı. Kimseye yakalanmadan küçük inine gelmişti. Şimdi iki ders boyunca keyif çatabilirdi. Percy bugünün o kadar da kötü olmadığına karar vermişti ki-odaya girdiğinde öyle olmadığını anladı. Birisi onun inini keşfetmişti. Hem de derse girmemek yerine at yarışı seyredecek son kişi. Annabeth Chase.
Percy önce yanlış gördüğünü zannetti fakat Annabeth Chase oradaydı. Ayaklarını masaya uzatmış, elektrik grisi gözlerini televizyona dikmişti. Ve evet, kız bildiğimiz at yarışı seyrediyordu.
''S-sen ne yapıyorsun burada?'' dedi Percy şaşkınlığını gizleyemeyerek. Annabeth gri gözlerini Percy'ye çevirdi. Gayet doğal bir ifadeyle ''Televizyon izliyorum,'' dedi.
Percy birisi kafasından aşağı kaynar sular dökmüş gibi hissetti. Liseye başladıklarından beri-Lise iki bunlar, ABD'nin lise anlayışını bilmediğim için pek değinmedim- bu kız dikkatini çekmişti. Notları mükemmeldi, arkadaşlarıyla arası mükemmeldi, herkes ona saygı duyuyordu... Her şeyi bırakın, o gri gözleri yetiyordu zaten. İnsan metrelerce öteden o gözlerin akımına kapılıp dünyadan kopabiliyordu. Percy de bunun örneklerinden biriydi.
''Sen ve derse girmemek,'' dedi Percy iyice afallayarak.''Şey, hasta olmadığına emin misin?''
Sarışın kız bilmiş bir ifadeyle gözlerini devirdi.''Teşekkürler, ama hasta olmadığıma eminim.'' Yanında duran mısırı uzattı.''İster misin?''
Percy ne diyeceğini bilemedi. Annabeth mısırı masaya koyup televizyonu izlemeye devam etti. Percy şimdi ne yapacaktı? Geri dönüp sınıfa girerse bir izahat*nasıl yazılıy* vermesi gerekecekti. Kaçmaya çalışsa kesin yakalanırdı. Burada kalırsa da muhtemelen beyin travması yaşayan bu kızla iki saat geçirmesi gerekecekti. Annabeth bu kadar garip davranmasa Percy'nin fazlasıyla dikkatini çeken bir kızdı fakat... garip davranmasaydı.
Percy yavaşça koltuğa, Annabeth'in hemen yanına oturdu. Annabeth hiç istifini bozmadan at yarışını seyrediyor, arada Percy'ye bakıp gülümsüyordu. Percy artık bundan emindi: Bu kız kafasını bir yere çarpmıştı. Sonra da saçmalıyordu işte.
Percy ilk on beş-yirmi dakika boyunca Annabeth gibi hiç konuşmadı. Sonra dayanamayıp sordu.
''Ne zamandan beri derse girmeyip burada at yarışı seyrediyorsun?''
''Hımm..'' Annabeth kolundaki saate baktı. Sonra gülümseyerek ''Sen geldiğinden beri.''
Percy hiçbir şey anlamadı. Sessizce en önde giden atı seyretmeye başladı. Kaç dakika boyunca öyle sessiz kaldıklarını bilmiyordu fakat sonunda konuşan Annabeth oldu.
''Hiçbir şey anlamıyorsun, değil mi?'' dedi Annabeth. Percy gözlerini Annabeth'e çevirdi. Annabeth'in yüzünde katı bir ifade vardı. Gözlerini at yarışından ayırmıyordu.
''Ne demek istiyorsun?'' diye sordu Percy, daha önce en fazla iki-üç kere konuştuğu bu kız neyden söz ediyordu?
''Sana neden Yosun Kafa dediğimi, neden burada olduğumu, niçin at yarışı seyrettiğimi?'' Percy hala bir şey anlamamıştı. Hala ilk kısımdaydı. Bu kız. Annabeth. Gözlerini alamadığı kız. Ona Yosun Kafa mı diyordu?
Annabeth güldü. ''Anlaman için,'' dedi ve... onu öptü.
Bir dakika, Annabeth Chase onu mu öpmüştü?
Annabeth geriye çekilip ''Bunu mu yapmam gerekiyordu?'' dedi. Percy donakalmıştı. Annabeth ondan hoşlanıyor muydu?!
İmkansızdı. Ondan etkilendiği doğruydu. Hatta belki hoşlandığı da. Ama hiç böyle hayalleri olmamıştı Percy'nin. Annabeth'in onun için dersi asması, onun için at yarışı seyretmesi ve de her şeyi anlaması için onu öpmesi. Bu kadarının olabileceğini hiç düşünememişti. Annabeth onun için çok... ondan çok daha iyi biriydi bir kere. Percy rüya olup olmadığını anlamak için gözlerini kırpıştırdı.
''S-sen ş-şimdi ben-beni mi? Beni mi seviyorsun?'' dedi Percy. Annabeth evet anlamında başını salladı.
''Ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Senden hoşlandığım doğru-''
''Benden hoşlanıyor musun?'' diye sordu Annabeth heyecanla. Percy sıkıntıyla başını salladı. Annabeth gülümsedi. Sonra Percy'nin sıkıntısını fark etmiş olacak ki gülümsemesi kayboldu.
''O zaman sorun ne?'' diye sordu.
''Sorun şu,'' dedi Percy su yeşili gözlerini Annabeth'e çevirerek.''sen benim için çok iyisin Annabeth. Beni sevmen çok güzel. Gerçekten! Ama benim gibi aptal, ezik ve şaşkın bir çocuğu ne yapacaksın ki?''
Annabeth Percy'ye sarıldığında Percy bunun rüya olduğundan neredeyse emindi, ta ki Annabeth'in tesir edici sesiyle uykusunun geldiğini fark edene kadar.
''Seni seviyorum, çünkü aptallıkların bile çok tatlı. Seni seviyorum, çünkü o şaşkınlıklarım dediğin şeylerden gözümü bile alamıyorum. Her şeyin bir anda olmasının garip olduğunu biliyorum fakat bunu uzun süredir bekliyordum. Daha fazla bekleyecek halim yoktu Percy. Sen de beni anla.'' Percy ilk defa Annabeth'e karşılık verdiğini fark etti. Percy kollarını Annabeth'e doladı. Sıcaklığını ve o tatlı kokusunu hissetti. Bilmiyordu. Belki de bunca zamandır içinde hissettiği o his, suçluluk hissiyle körelmişti. Tek bildiği, o anda Annabeth'e sarılırken o hissi tekrar hissettiğiydi. Hem de hiç olmadığı kadar.
0 yorum:
Yorum Gönder