Hoş geldiniz!

Bir kalbi sevindirmek, bu dünyaya bırakabilecek en güzel hediyedir.

22 Ekim 2016 Cumartesi

, , ,

Don't Forget My Name




ÖZET: Aklım her şeyi unutabilir, hatta silebilir de. Ama kalbim...o unutamaz. Her zaman, oradaydın. Şuanda olduğun gibi ve gelecekte olacağın gibi.
DERECE: Yeşil
KATEGORI: Hayran Kurgu > Kitap > Percy Jackson & Olimposlular
KARAKTERLER: Hiçbiri
TÜR: Dram
UYARILAR: Hiçbiri
HIKAYE DIZISI: Hiçbiri
BÖLÜM: 4 | BITMIŞ: Hayır | SÖZCÜK: 5679 | OKUNMA: 27860
YAYINLANMA: 23.07.13 | GÜNCELLEME: 28.01.14


I.BÖLÜM

Hayatta kimseye güvenmeyeceksin, hatta anne babana bile. En iyisi, sadece kendine güven. Çünkü kendin asla kendine yalan söylemez.

Ben Percy Jackson. 17 yaşında Alaska'da babasıyla minik bir evde yaşayan herhangi bir gencim. Kendimi bildim bileli Alaska'da oturuyoruz. Hayatım da bir kere bile denize gitmedim. (Sebebini ben de bilmiyorum.). Fair Lise'sinde okuyorum. Disleksi ve DEHB'im var. Bu sebeple asla A+ alamadım ve alamayacağım da. Sanırım asla çok başarılı bir öğrenci olamayacağım.

Babam Alfred Jackson. Bir şirkette muhasebeci. Genelde çok sessiz ve sakin birisidir. Oldukça zayıf ve kısadır. Yuvarlak gözlükleriyle stilini tamamlar. Sanırım uzun bir süredir ben de sessizim. Bilmiyorum, kimseyle konuşasım gelmiyor. Öz be öz babamla bile. Her şey çok yabancı geliyor. Ama bu çok saçma. Ben burada doğup büyüdüm, bu yüzden bu düşünceyi kafamdan atmalıyım.

Yaz tatillerinde genelde Alaska dışına çıkmayız. Büyükannem Gloria'yı ziyarete gideriz. Kendisi babamın zıddı olarak oldukça kiloludur ve babam gibi de sessiz değildir.(Hatta amcam onun dedemi çok konuşarak öldürdüğünü söylemiştir ki ben buna inanıyorum.).Ha, bu arada amcam Fred Jackson. 32 yaşında ve babama zıt olarak oldukça sevecen biridir. Yaz tatillerinde genelde birlikte gezeriz. O bir tamircidir. Yazları tamirci atölyesinde bana bir kaç şey öğretir. Tabi bendeki DEHB'le yaptıklarının dört üçünü anlayamam. Yine de... eğlencelidir.

Her şeyin başladığı nokta neresiydi pekala? Hah, büyükanne Gloria'nın evi. İşte başlıyoruz. Olanlara cidden inanamayacaksınız. Ufak bir konuşma, her şeyin çok farklı olduğunu anlatmaya yeterdi bile. Tıpkı burada olduğu gibi.

''Ah yapma Alfred. Çocuk sıkıntıdan patlayacak. Zaten git gide sana benziyor. Bırak biraz eğlensin. ''dedi büyükannem. Babam kahvesinden bir yudum aldı. Hazirandaydık ve ne yazık ki Alaska'da hala hava tam olarak ısınamamıştı. Ben de hiç dondurma yiyememiştim. 

''Anne orası bize göre bir yer değil. Oraya paramız yetmez.''dedi babam. İçimden Yapma ama baba diye bağırmak istiyordum. İyi bir maaşın vardı, fakat sen onu hiç kullanmıyordun. Sadece ihtiyaçlar, sadece ihtiyaçlar. On sekiz yaşındaydım, fakat bir telefonum bile yoktu. Hayatım bu muydu? Bu kadar sıkıcı. Ben de bir şeyler hakediyordum. Mesela ufak bir tatil gibi.

Amcamı çok seviyorum. Hem beni anlayan tek kişi, hem de böyle sorunlu anlarda ilaç gibi yetişiyor. Şuanda olduğu gibi.

''Tamam Alfred, o halde ufak bir gezinti? Yeşilliği ikinizin de sevdiğini biliyorum. O külüstür arabanının turşusunu kurmayı düşünmüyorsundur heralde?'' dedi amcam. İşte bu harikaydı.

''Oralarda deniz var mıdır?'' diye sordum heyecanla. Babam kaşlarını çattı.

''Denizin olduğu yere gitmeyiz biliyorsun Fred. Ayrıca...''

''Ayrıca o senin abin ve ona abi demelisin.'' dedi Büyükannem.

''Evet, aynen öyle.'' Amcam gözlerini devirdi. Hala bu evde eğlenci olabilen insanların olması iyiye işaretti.

''Merak etme, dağ tepe işte. Size güzel bir otel ayarlayabilirim. Ne dersiniz? Şöyle bir haftasonu. Baba oğul?'' 

''Düşünmem lazım.'' dedi babam kahvesinden bir yudum daha alıp. Ayağa kalktım.

''Baba, her gün evde boş boş televizyon izlemekten, doğru düzgün okuyamadığım kitapları okumaktan ve boş boş oturmaktan sıkıldım. Lütfen. Sadece iki gün. Cumartesi Pazar. Merak etme, yıllardır biriktirdiğimiz paralar bu tatili fazlasıyla karşılayacaktır.'' Amcam bana bakıp sırıttı. Başıyla yaptığımı onayladı. Ben de gülümsedim.

''Alfred, bu çocuğun gezmeye ihtiyacı var. Her genç gibi. Bir telefonu bile yoktu. Ufak bir tatil onun fazlasıyla hakkı.''

''Büyükanne benim hala bir telefonum yok?''diye sızlandım.

''Hayır Perc. Artık bir telefonun var.'' koltuğun köşesinden bir kutu çıkardı. Gülümseyerek büyükanneme sarıldım. Ona nasıl teşekkür edebilirdim ki?

''Ah, büyükanne harikasın! Cidden çok, çok teşekkür ederim.'' 

''Eğer hemen bana sarılmayı kesmezsen bir telefonun olmayacak.''dedi Büyükannem. Her zamanki huysuz Büyükanne Gloria. Asla değişmeyecek, buna eminim.

''Anne, bir daha bunu yapma lütfen. Emekli maaşın sana lazım.''dedi babam. Büyükannem gözlerini devirdi.

''Alfred, senin isminle Fred arasında al all'dan gelmiş. Her şeye hayır diyen Fred'sin!'' Büyükannem kahkaha atmaya başladı. Biz de ona katıldık. Babamsa hala somurtuyordu.

''Hadi ama abi, bak sana bir daha abi demem. Kabul et işte şunu?'' Herkes babaa bakıyordu.

''Tamam, madem öyle.'' Tam babama sarılıyordum ki eliyle dur işareti yaptı.'' Tabi daha çok derslerine çalışırsan.'' Gözlerimi devirdim.

''Disleksim ve DEHB'im dışında zaten çok çalışıyorum baba, ama söz. Yani gidiyoruz değil mi?'' Babam başını salladı. Gidip amcama sarıldım.

''Hadi bakalım Perc, tatil seni bekliyor. Bu haftasonu gidiyorsunuz o zaman?'' Babam başını salladı.

''Çabucak gidelim de çabucak bitsin. Cuma günü yola çıkabiliriz.'' Amcam başını salladı.

''Ben yarın rezervasyonunuzu yaparım. Ee, yarın bizde kalmaya ne dersin Perc?''

''Varım.'' Amcam güldü. Elini omzumdan attı.

''Ee Alfred, daha oturuyor musun? Yoksa artk on bir senin için erken mi sayılıyor?''

''Abiye ne oldu?''

''O sadece bir kerelikti.''

''Tamam.'' Babam ayağa kalkıp ceketini giydi. Büyükannemi öpüp benim saçlarımı karıştırdı.

''Görüşürüz evlat. ''Amcama döndü. ''Yarın akşam mutlaka getir, ancak hazırlanırız.''

''Tamamdır.'' Babama asker selamı verip koltuğa oturdu. Ben de yanına oturup telefonumun kutusunu açtım. Basit bir telefondu, 2 mp kameralı, internete girilebilen, müzik dinlenebilen ve en önemlisi diğerleriyle iletişim sağlanabilen bir telefon. Şuanda harika gözüküyordu.

''Beğenmene sevindim Percy. Ben yatağını hazırlıyayım. Amcana göre hala erken olmasa da büyükanne Gloria uyumalı. Ve biraz horlamalı.''Hepimiz güldük. Büyükannem gelip saçımı karıştırdı. Bütün aile saçlarımı karıştırmayı çok seviyordu, nedense.'' İyi geceler tatlım.'' 

Büyükannem ben geldiğimde kaldığım minik odaya geçti. Amcama baktım, telefonuyla uğraşıyordu.
''Amca, sen annemi hatırlıyor musun?''diye sordum. Amcam şaşırdı, kaşlarını çattı.

''Perc, annen...çok iyi birisiydi. Ve kesinlikle çok sabırlıydı. Sonuçta babanın bu hallerine katlanabilen birisi mutlaka sabırlıdır.'' Amcam gülüp başını salladı.

''Bana biraz onu anlatsana. Yani nasıl birisiydi?''diye sordum. Amcam telefonunu bırakıp duvara baktı.
''Enfes derecede güzeldi. O koyu renk saçları, açık renk teni. Güzel gülümsemesi... o diğer kadınlar arasında parlıyordu. Babanla bir iş gezisinde tanışmışlardı. Belki daha tanışmalarının üzerinden üç ay bile geçmemişti ki evlenmeye karar verdiler. Küçük bir düğün töreniyle evlendiler. Sonra annenin sana hamile olduğunu öğrendik. Nasıl sevinmiştik anlatamam. Hele baban... Onun böyle olduğuna bakma. Resmen havalara uçmuştu. Sonra sen doğdun. Minik Percy... Adını annen koymuştu. Her şey mükemmel gitmişti. Ta ki...o geceye kadar.''amcam sustu.

O gece olanları biliyordum. Babamın sürdüğü araba kaza yapmıştı. Ve... annem o kazada ölmüştü.
''Baban o olaydan sonra aylarca hatta yıllarca kendine gelemedi. O sürede sana hep Büyükanne Gloria baktı. Ve tabi ki ben.'' Gülümsedik. O sırada Büyükanne Gloria içeri girdi.

''Minik Perc'ün uyku vaktı. Babanın bizi çiğ çiğ yemesini istemiyoruz.'' Başımı salladım.

''Hadi bakalım Percy, uyku vaktı.'' Ayağa kalkıp amcama baktım.

''İyi geceler Fred amca.''

''İyi geceler Percy.'' Gülümseyip odama geçtim. Üstümdekileri çıkarıp geceliklerimi giydim. Yatağıma girdim. Boynumdaki kolyeye baktım. Bu bana annemden kalmıştı. Üzerinde bir sürü boncuk vardı. Kolyeyi öpüp lambayı kapattım.

''İyi geceler anne.''

II.BÖLÜM

Hayatımdaki en eğlendiğim zamanlar amcamın yanı ve bu tamir atölyesi. Buraya neden böyle söyleniyor, gerçekten bilmiyorum.


Babam buraya genelde gelmez. Fazlasıyla titiz olduğundan burası onun temizlik anlayışına uymuyor, ne yazık ki. Oysa burası bir oyuncak dünyası gibi. Her şeyi bulabiliyorsun. Amcam sağolsun bana bir çok şeyi öğretti. Tamam, çoğunu dikkatlice dinleyemesem de evdeki bazı şeyleri tamir edebiliyorum. Hiç yoktan iyidir ya.


Sabah kalktığımda büyükanne Gloria muhteşem bir kahvaltı hazırlamıştı. Evdeyken babam işte olduğundan kendi kendime kahvaltı hazırlıyordum. Eh, ne yapabilirdim ki? Büyükanne Gloria'nın muhteşem sosislileri, omletleri ve dahasıyla yarışabilir miydim? Unut gitsin. Düşüncesi bile saçma.


Kahvaltıda pek bir şey konuşulmaz. Çünkü büyükanne Gloria yemek yerken konuşulmasından nefret eder. Eh, küçük Perc'i olarak uymazsam beni kulaklarımdan tavana asar.


Küçük Perc de ne ya? Değil mi? Biliyorum. Defalarca büyükanne Gloria'ya bunu anlatmaya çalıştım. Fakat o hiç beni dinlemedi ve 17 yaşında olmama rağmen hala bana Küçük Perc demeye devam ediyor. Büyükannelerin huyları hiç değişmiyor işte, elden bir şey gelmez.


Atölyeyi sevmemin bir diğer sebebiyse burada dağılma sorunun olmaması. Burada istediğin her şeyi dağıtabilirsin ve o şekilde kalabilir. Zaten amcam bana bir kere bile kızmadı. O gerçekten çok iyi birisi ve anlaşabildiğim tek aile üyesi. Aslında anlaşabildiğim başkaları da var da, onlar biraz farklı.

''Hey Percy, sana verdiğim tahtaları çaktın mı?'' Dalgınlıkla hayır diye başımı salladım. Amcam güldü.


''Galiba Lia'yı düşünüyorsun.'' Yüzümün kızardığına emindim. Lia... Hoşlandığım kız. Yani, büyükannemin kardeşinin oğlunun kızı. Evet, böyle bir akrabalığımız var. Lia gerçekten de çok güzel. O kumral rengi saçları, mavi gözleri... Yani, biz onunla çıkıyoruz gibi. Fakat pek görüşemiyoruz.


Amcam kalkıp yanıma geldi. Bu işleri iyi anlayıp nasıl bir kız arkadaş bulamadığını hala anlayamıyordum. Cidden amcam fazlasıyla yakışıklı ve havalıydı. en azından benim için.


''Eminim o da seni özlemiştir. Yani, sana fena halde aşık olduğuna eminim.'' Başımı salladım.


''Yılda bir kaç kere görüşüyoruz ve hala birbirimizi sevebiliyoruz. Ne kadar saçma, Değil mi?'' dedim gülerek. Amcam bana baktı.


''Aslında tam olarak çıkma teklif etmediğin için ve onunla bir kere bile öpüşmediğin için sorun yok.'' Şaşırmıştım. Hakkaten de ben ona çıkma teklif etmemiştim ve onunla bir kere bile öpüşmemiştim. 


''Bu akşam çıkma teklif etmeye ne dersin?'' dedi amcam. Kaşlarımı çattım.


''Bu akşam mı? Lia buraya mı geliyor?'' diye sordum heyecanla. Amcam sırıtarak başını salladı. Gülümsedim. Bu gerçekten de harika olacaktı.


''Ee, heyecandan havalara da uçtuğuna göre artık işine devam edebilirsin. Tamir atölyesi demiyoruz ya boşuna. Tahtadan bir çerçeve yapıp boyanıyor da hani.'' Amcamla güldük. Eh, iki çılgın olarak bunları yapabilirdik. 


Öğle yemeği için eve döndüğümüzde hemen odama gidip telefonuma baktım. Neyseki büyükanne Gloria içinde bir hatla beraber bu telefonu bana vermişti. İyi ya, daha ne isteyeceğim? Bu akşam Lia bize geldiğinde onun telefonunu alıp onunla konuşabilirim. Yani, kısmen ona çıkma teklif edebilirsem. 


Büyükanne Gloria henüz üç saat bile geçmemişken bize nasıl bu kadar harika ve hızlı yemekler yapabiliyordu, bilmiyordum. Galiba yetenekli ve becerikliydi. Eh, bu durumda yapabiliyormuş



''Büyükanne Gloria'nın Küçük Perc'i nerelerdeymiş bakayım?'' diye seslendi Büyükanne Gloria. 



''Geliyorum büyükanne. Ve lütfen akşam Lialar geldiğinde de bana küçük Perc deme. Ben artık 17 yaşındayım.'' dedim bıkkınlıkla. Büyükanne Gloria o 'muhteşem' kahkalarından birini attı. 


''Bir çiftin arasını bozmak bana göre değil Percy. Akşam adın Percy olacak, merak etme.'' Eh, büyükanne Gloria muhtemelen iki saniyede beni Lia'yla evlendirip bir sürü çocuk yaptırıp ardından da yaşlandırdı. Eh tabi bu durumda hazırlıkları torun bakma işlerini felan da hep o yapacaktı. Aman ne harika! Büyükanne Gloria beni her yere çekiştirirdi. Ya bir dakika, ben daha 17 yaşındayım ve Lia'yla çıkmadan nereye evleniyorum? Yok yok, başıma güneş geçti heralde.


Yavaşça masaya oturdum. Canım pek bir şey istemiyordu aslında. Fakat büyükannem yemek yemezsem bana yemeği zorla yedireceğinden en iyisi yemeği yemekti. 17 yaşında bir bebek gibi beslenemezdim! Yapmayın ama!


''Tatil için kıyafetlerin var, değil mi?'' diye sordu büyükannem. Başımı salladım.


''Her şey var. '' dedim yemeğime başlamadan.


''Tamam o zaman. Hadi yemeğini ye.'' dedi büyükannem. Yemeğimi hızla bitirmek için resmen ağzıma tıkıyordum. Tabi, büyükannem görmediği sıralarda. Amcam da aynısını yaptığından arada sırıtarak yemeği yemeye devam ediyorduk.


Nasıl akşam olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Çerçeveyi bitirmiştim ve bir paket haline getirmiştim. Bu çerçeveyi Lia'ya hediye edebilirdim. Böylelikle bu çerçeveye her baktığında beni hatırlardı. Ne romantiğim ama, değil mi?


Odama geçip buradaki kıyafetlerimden üstümü değiştirdim. Zaten zayıftım ve gerçekten iyi bir vücudum vardı. Ben bu vücudu nasıl yapmıştım yahu? Nerede bende o spor alışkanlığı? Üstüme siyah bir tişört giydim. Altına da bir kot pantolon. Zaten dışarı çıkarsak üstüme ceketimi alıp çıkıyordum. Bu yüzden basit bir tişörtle evde rahat olacaktım. Telefonumu cebime atıp odamı toparladım. Sonuçta Lia'nın beni dağınık ve pasaklı biri olarak görmesi hiç de iyi olmazdı. 


Odamı toparlayınca odamdan dışarı çıkmadım. Sebebini ben de bilmiyordum. O her zaman kullandığım parfümün öbür teki de buradaydı. Ondan üstüme sıktım. Tabi, üstüme boşaltmadım. Amcam sağolsun bu tür incelikleri bana anlatıyordu.


O sırada gelenlerin sesini duydum. Büyükannem bana sesleniyordu.


''Percy, misafirlerimiz geldi!'' Neyseki Küçük Perc dememişti. Yavaşça saçlarımı ellerimle düzeltip odadan dışarı çıktım. Evet Lia, annesi, babası ve büyükannesi. Yavaşça kapıyı örtüp yanlarına geldim. Büyükannem kardeşi büyükanne Lora'yla sarılıp hasret gideriyordu. Ardından galiba sıra bana gelmişti. Büyükanne Lora bana sımsıkı sarıldığında neredeyse organlarım ağzımdan fırlayacaktı. Evet, büyükanne Gloria şişmandı. Fakat büyükanne Lora ondan on kat daha şişmandı. Bazen kendimi onun sarkan göbeğinin içinde kaybedeceğimi zannediyordum, tabi çok çok önce. Gerçekten çok önce. Yani dört beş yaşındayken.


Lia bana gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Arada sırada gözlerini benden kaçırıyordu, doğal olarak ben de. Bayan Luiran'la da sarılıp görüşmessek olur mu hiç? Hemen o da bana sarıldı. Neyseki diğerleri kilolu değildi. Ve bay Luiran... Bu adam anlayışlı ve iyi kalpli birisiydi. Yavaşça elimi sıkıp gülümsedi. Eh, amcamdan sonra benim rahat anlaşabileceğim birisiydi.

Lia'yla ilişkimiz çok eskiye dayanıyordu. Beraber büyümüştük, doğum günlerimizi beraber kutlamıştık. Yani o kadar yakındık ki. Bu yakınlaşmanın sonucunda birbirimizden hoşlanmaya başlamıştık, yani. 


''Ee, acıkmış gibi görünüyorsunuz. Buyrun sofraya.'' dedi büyükannem. Herkes ağır ağır masaya geçti. Büyükanneler karşılıklı oturuyorlardı. Biz de şans eseri Lia'yla karşılıklı oturuyorduk. Eh, daha ne isteyebilirdim ki? Galiba çok şey.


''K...'' Büyükanne Gloria öksürdü.'' Percy, ekmekler bitmiş. Fırın yakın. Ekmek almaya gider misin?'' Başımı sallayıp ayağa kalktım.


''Lia, Percy'le beraber sen de git. Hem buraları gezemiyorum diyen sendin. Percy sana buraları bir on dakika gezdirir. Ne dersin?'' dedi Büyükanne Lora.Gülümsememi engelleyemiyordum. Bu büyükanneler bir harikaydı. Lia başını sallayarak ayağa kalktı. Ben ceketimi giymiştim. Lia da montunu giydi. Ah, çerçeveyi unuttum!


''Şey, bir dakika.'' dedim odama koşarak. Poşeti alıp odamdan çıktım. Hızlı adımlarla Lia'nın yanına geldim. Gülümseyerek dışarı çıktık. On dakika on dakikadır, her şey sığabilir yani.


İlk başta hiç konuşmuyorduk. Arada sırada birbirimizi bakıyorduk, o kadar. Sonra sessizliği Lia bozdu.


''Poşette ne var?'' diye sordu o tatlı sesiyle. Şaşkın bir ifadeyle poşete baktım.


''Ha.'' dedim. Lia güldü. '' Bu senin için. Ben yaptım.'' Lia poşeti alıp açtı. Çerçeveyi görünce çok sevindi.


''Teşekkür ederim. Fotoğraflara olan ilgimi unutmamışsın.'' Gülümseyerek başımı salladım. Yolun geri kalanı da sessizdi. Fırına gelip tamı tamına altı ekmek istedik. Herkes gibi fırıncı da sırıtarak bize baktı. Gözlerimizi kaçırarak poşetleri aldık. Tabi ben aldım. Fırıncı da tabi bize takılmadan olmaz ya.


''Hadi bakalım çifte kumrular! Afiyet olsun.'' diye arkamızdan bağırdı. Kızarmış bir şekilde birbirmize bakıyorduk. Çok komik gözüktüğümüze emindim. Tabi, gel de söyle.


Tam eve gelmiştik. Lia bir anda elimi tuttu. Ben şaşkınlıkla Lia'ya döndüm. Gülümsüyordu. İşte, yaşadığım şok anı. Lia beni öptü. Ben hiçbir şey yapamamıştım. Yani öpücüğüne karşılık vermemiştim ya da başka bir şey yapmamıştım. Garipti, hiçbir şey hissetmiyordum çünkü. Eğer ondan hoşlanıyorsam benim bu öpücüğe karşılık vermem gerekmez miydi? Şoka girdiğimden zaten nasıl karşılık verecektim ki?


''Seni hep bekleyeceğim. Bana ne zaman açılırsan. Ama şunu bil, ben seni deliler gibi seviyorum.'' Ben daha cevap veremeden kapı açıldı. Gelen amcamdı. Galiba amcamın zamanlaması bile bozulmuştu.


''Hadi, açlıktan öldük.'' dedi amcam. Gülümseyerek içeri girdik. Amcam sırıtıyordu.


''Ee, ne yaptı?'' diye sordu. Hala o şokun etkisindeydim. Amcama boş bir ifadeyle baktım.


''Beni öptü.'' Amcam gülmemek için kendini zor tutsa da ben hala şaşkındım. Bu işte fena halde bir gariplik vardı.

III.BÖLÜM

Lialar evden gittiklerinde ben hala öpüşmenin şokundaydım. Bu şok yüzünden bir yıldır hoşlandığım kızla öpüşme şansını kaçırmıştım. Ne kadar aptalcaydı? Gidip koltuğa oturdum. Amcam muhteşem bir sırıtmayla yanıma geldi.

''Demek kız seni öptü ve sen de donakaldın ha? Aferin, Perc. Yüzyılın fırsatını kaçırdın.'' dedi Amcam. Başımı salladım.

''Sorma. Ben bu kızı seviyorum ama kızla daha öpüşemiyorum bile. Aman ne harika. Ben en iyisi bu kızı sevmeyi bırakayım ve bir daha kimseye aşık olmayayım. Böylece beni öpen kızlara karşılık verememe sendromu yaşamam.'' dedim geriye doğru yaslanırken. Amcam güldü.

''Yapma ama Perc. Yani ilk defa öpüşüyorsun ve doğal olarak biraz heyecan yapmış olabilirsin.'' dedi amcam sırtımı sıvazlarken. Kaşlarımı kaldırdım. 

''Hayatımdaki tek 'kız arkadaş' fırsatımı da böylece kaçırdım.'' dedim. Amcam başını salladı.

''Şaka mı yapıyorsun Percy? Yanından geçen kızların sana nasıl aç bir şekilde baktıklarını fark etmiyorsun galiba?'' Sırıtmamı engelleyemedim. Harbi kör müydüm ben?

''Yok canım.'' dedim havaya bakarak. Amcam gülmeye başladı.

''Aman gözünü bozma Percy. Bu yeşil gözlere hasta olan kızlar var. Geçen gün birisi gelip bana adını sordu. Ben de George Finnithen dedim. Eh, Facebook'tan bulamadı yani seni.'' Güldüm. Bayağı bir önüm kapanıyormuş. 
''Eh, Lia'yı sevdiğini biliyordum. Lia'nın senden umudunu kesip başkalarına yönelmesini istemedim.'' Amcama bakıp gözlerimi devirdim. O sırada kapı çaldı. Muhtemelen babam gelmişti. Yavaşça kapıyı açtım. Babam her zamanki bıkkın yüz ifadesiyle bana baktı.

''Hoşgeldin baba.'' dedim sessizce. Babam başını sallayıp içeri girdi. Sanki hoşgeldin demesem ne olurdu ki?

''Hadi Percy, gidiyoruz. Biraz acele et. Geç saate kalmayalım.'' dedi babam. Başımı sallayıp odama girdim. Bir kaç eşyamı almam fena olmazdı. Telefon kutum, bir kaç tişörtüm ve uğurlu kalemimi alıp babamın odamdan çıktım. Sesleri duymuş olacak ki büyükanne Gloria geldi.

''Ah, Alfred geldin demek. Gidiyor musunuz?'' Büyükanne Gloria üzgün ifadeyle bana baktı ve sarıldı. Evet, neredeyse kaburgalarım kırılıyordu fakat sesimi çıkartmadım. 17 yaşında bir genç olarak çığlık atmam karizmamı fena halde çizerdi. Büyükanne gözleri yaşlı bana baktı.

''Demek  iki gün de olsa yoksun ha? Seni neredeyse her akşam görmeye o kadar alışmışım ki. Ah, Küçük Perc.'' Büyükanne Gloria bana tekrar sarıldı. Gülümseyerek amcama sarıldım. Amcam gülüyordu. 

''Fotoğraf çekmeyi unutma Perc! Bu telefon bir işe yarasın.'' Başımı sallayıp ceketimi giydim. Babamla beraber kapıdan çıkarken Büyükanne Gloria arkamızdan el sallıyordu. Amcamsa asker duruşu yapıp gülmekle meşguldü. Bu adamı seviyordum. 

Babamın 1980 model Mercedes'ini nedense hiç bırakmıyordu. Bu koyu yeşil rengi, eski modeliyle yakında antika olacaktı. Arka koltuğa oturdum. Aman ne harika, ön koltuk yüzünü bile göremiyordum. Hayatım hayattı be! Poşeti yan tarafa koyup telefonumu karıştırmaya başladım. O sırada babam arabayı çalıştırmış ve yola çıkmıştık bile. Telefonumda kayıtlı listesine baktım. Amcam ne ara yaptıysa kendi numarasını, büyükannemin numarasını ve babamın numarasını kaydetmişti. Telefonu kapatıp cebime koydum. Yolu seyretmek daha eğlenceli gelmişti, nedense.  

Bizim evle Büyükanne Gloria'nın evi arası arabayla yarım saatlik yol var. Bu yüzden sık sık gelip gidiyoruz. Galiba babamın cimrilik yapmadığı tek şey bu. Eh, iyiye işaret. Eve vardığımızda sabah yapacağımız yolculuk için hazırlıklara başladık. Babam sağolsun hiç yardımda bulunmadı ve tek başıma eşyalarımı hazırladım. İki valiz götürecektik. Babamın titizikliği işte. Valiz dediğim de el çantası. Ben bir kaç tişört, bir kaç pantolon felan koyup hemen hazırlandım. Babamsa saatlerce düzenlemekle meşguldü. Eşyalarım hazır olunca yatağıma uzandım. Geç olmuştu. Sabah babamın beni uyandırırkenki savaşını düşünmek bile istemiyordum. Hemen geceliklerimi giyip lambamı kapattım. Saat on ikiye geliyordu. Sabah erken kalkacaktık. Gözlerimi yumdum. İyi bir uyku hiç de fena olmazdı.

Nedense uzun zamandır rüya görmüyordum. Evet annemden bahsetmişlerdi. Koyu renk saçları var diye. Fakat annem saçlarını daha sonra sarıya boyatmış. Yani, resimlerde öyle gördüm. Ve benim de böyle rüyama giriyordu işte. Annem çok genç gözüküyordu gerçekten de. Rüyamdaki benim yüzümü okşadı. Yumuşacıktı eli. Gülümsedi. Etrafımıza bakındım. Kırda olmalıydık. Kır gezisi ha? Demek annem kıra gitmeyi seviyordu. Ben de gülümsedim. Fakat kısacık bir rüyaydı işte. Belki bir kaç saniye sürmüştü. Babamın sesiyle uyandım.

''Baba?'' diye sordum. Babam tamamen hazır bir şekilde beni bekliyordu. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Üstümü değiştirip el çantamı aldım. Babam oralar sıcak olabilir dediğinden dolayı üstüme kısa kollu bir tişört giymiştim. Nereye gidiyorduk ya biz? Alaska'dan çıkacaktık o kesin de. Odamdan çıkıp aşağı inerken babam arabaya binmemişti. Hayret? Babam çantaları koyup kapıyı kapattı.

''Ben gelemiyorum Perc. Acil bir toplantı çıktı.'' dedi babam. Oflayarak ayağımın önündeki taşa tekme attım. 

''Yani gitmiyoruz.'' dedim babama bakarken. Babam hayır anlamında başını salladı. Kaşlarımı çattım.
''Benim yerime başkasıyla gidiyorsun. Eminin onunla benden daha çok eğlenirsin.'' Eliyle arkamı işaret ediyordu. Arkamı döndüm. Amcam bana bakarak sırıtıyordu. Ben de sırıttım.

''Eh, haklısın Alfred. Selam Ortak!'' dedi amcam el sıkışırken. Bu adam kesinlikle beni anlayan tek kişiydi. Babam cebinden biraz para çıkardı. Amcam babamdan para almaktan nefret ederdi ama ben olunca kabul ediyordu. Sonuçta evdeki tek 'çocuk gözüyle  bakılan' yetişkin bendim. Doğal olarak da beni hem çok şımartıyorlardı hem de çok iyi eğitmekle meşgul oluyorlardı. Ve kendimi bir oyuncak bebek gibi hissetmeme sebep oluyorlardı. Gerçekten, berbat bir şey.

''Selam.'' dedim gülümserken. Babam hala ön koltuğa oturmama izin vermiyordu. Tanrım! bu kadar saçma bir şey olabilir miydi? Tam ön koltuğa geçerken babam önüme geçti.

''Arka koltuğa. Fred, Percy kesinlikle ön koltuğa oturmayacak.  Sakın.'' Fred amcam tamam diyerek şöför koltuğuna geçti.  Ofladım.

''Sana da görüşürüz baba.'' diye mırıldanıp arka koltuğa geçtim. Babam Fred amcama hızlı sürmemesini, kırmızı ışıkta geçmemesinive daha birçok şey söyledikten sonra Fred amcam babamın eski model arabasını çalıştırdı. Son kez babama el salladıktan sonra Fred amcam gaza bastı. Babamın görüş alanından çıktıktan sonra ise Fred amcam arabayı sağa çekti.

''18 yaşında bir gencin yeri ön oluyor sanırım?'' Sırıtarak telefonumu da alıp ön koltuğa geçtim. Fred amcam radyodan bir şarkı açtı. Babamın söylediği hız sınırını aşarak sürmeye devam etti.
''Fred amca.''

''Hı?''

''Sence, Lia'yla bir geleceğim var mı?'' diye sordum. Amcam güldü.

''Bak Percy, ilişkiler karışıktır. Lia seni seviyor belli ki, eh sen de seviyorsun. Önünüzde bir engel yok. Tabi, 18 yaş evlenmek için biraz erken. 20-25 arasını bekleyebilirsin.'' dedi amcam her zamanki espri anlayışıyla.

''Hey!''

''Sadece şaka yapıyordum. Bunu bilmek mümkün değil ki Percy. İki saniye sonra ne olacağını kim bilebilir ki?'' dedi amcam hüzünle. Amcamın daha önce bir kadına aşık olduğunu ve kadının onu bırakıp gittiğini biliyordum. Amcam bunu haketmeyecek kadar iyi birisiydi. 

''Yine de Lia çok güzel bir kız.'' diye direttim.

''Sen de çok yakışıklısın Perc.''

Ve konuşmamız böylece sona ermiş oldu. Bir süre sonra gözlerimin kapandığını hatırlıyordum. Uyuyakaldım ve hayatımda ilk defa kabus görmedim. Sebebiyse kabusun gerçek olmasıydı.
Büyük bir sesle uyandım. Gece yarısı olmuştu. Amcam beni dürtüklüyordu. Kaşı kanamış, dudağı patlamıştı. Neler oluyordu böyle? Arabanın önüne baktım. Araba bir direğe çarpmıştı. Kendi üstüme baktım. Ağır yara almamıştım ama başım feci şekilde ağrıyordu. 

''Ne-neler oluyor burada?'' diye sordum endişeyle.''Kaza mı yaptık biz?'' 

Amcam evet anlamında başını salladı.''Percy, şansımıza aşağıda bir kasaba var. Yardım çağırmaya gittiler. Hadi, arabadan çıkmamız gerekiyor.'' 

Başımı sallayıp emniyet kemerimi çıkarttım. Yavaşça kapıyı açıp arabadan indim. Başım dönüyordu, köşeye tutundum. Amcam diğer taraftan inip yanıma geldi. Kolunda kocaman bir yara vardı. Üstü başı kan olmuştu.

''Özür dilerim Percy. Tatilini mahvettim. Ama önüme bir anda çıktı.''

''Ne çıktı?'' dedim afallamış bir halde.''Hayvan mı?''

''Hayır.'' dedi amcam.''Başka bir şey. Bir kadındı sanırım. Sonra nereye kayboldu bilmiyorum.'' 

''Ha.'' 

İlk başta karnımdan gelen gurultular zannettim. Sonraysa ellerinde meşalelerle bu tarafa gelen bir grup insan gördüm. Endişeyle koşuşturuyorlardı. 

''Ah Tanrım.'' diye mırıldandı amcam.''Teşekkürler, teşekkürler.''

Yanımıza ilk gelenler amcam ve benim etrafımı sarmıştı. Arkasından gelenlerse olayı hayretle izliyorlardı. Amcama bir şeyler söyleyip onunla beraber aşağıya doğru gittiler. ''Hey.'' diye bağırdım fakat duymadılar. Olay o kadar çabuk olmuştu ki ağzım açık kaldı. Başıma giren başka bir ağrıyla arabaya dayandım. Sonra daha garip bir şey oldu. Kolumun üstünde bir el hissettim.

Gözlerimi korkuyla açtım. Karşımdaki kız da korkuyla geri çekildi. Kızın kötü bir amacı olmadığı belliydi. Yine de beni çok korkutmuştu.

''Özür dilerim.'' dedi kız.''Yardım etmeye çalışıyordum.''

''Önemli değil. Sen kimsin?'' diye cevapladım. Az önceki şoku atlatıp kızın yüzüne daha dikkatli baktım. Kızın fırtına grisi gözleri beni kesiyordu. Kıvırcık sarı saçları- arabanın farından görebiliyordum- rüzgarda dalgalanıyordu. Bu kızı bir yerden hatırlıyordum. Aynı zamanda bu kızı hayatımda hiç görmediğimi de biliyordum.

''Ben Annabeth Chase. Şerifin kızıyım.'' 

IV.BÖLÜM


Annabeth denen kız, beni diğerlerinin arkasından köylerine, oradan da şerifin evine götürdü. Şerifin evine girdiğimizde Annabeth'in şerifin kızı olduğunu öğrendik-ki zaten onun gibi bir kızın babası da ancak böyle birisi olabilirdi. Hele o gri gözleri yok muydu? İnsanı delip geçiyordu sanki.

  Şerif, tam bir kovboydu. Bunda eksik veya yanlış bir şey yoktu. Kafasındaki şapkası, gömleği veya belindeki altın rengi tabancası. Bu adama kovboydan başka ne denirdi ki?

 Uzun bir konuşmaydı. Hiçbiri dinlemedim. Zaten hızlı ve sessiz konuşuyorlardı, bir de o uykuyla onları dinlemek işkenceden başka bir şey olmazdı. Sonunda amcam ve kovboy şerif konuşmayı bitirdiğinde derin bir oh çektim. Ne konuşmuşlardı ki sanki?

  ''Ann, önce doktorun yanına, sonra da onları  misafir kulübesine yerleştir. Bu geceyi orda geçirsinler. Sabah ne olacağını düşünürüz.''  Kızı, eliyle dışarıyı gösterdi. Amcam ve ben onun peşinden şerifin evinden çıkarken kimse konuşmadı. Amcam hiçbir zaman olmadığı kadar gergin gözüküyordu. Ona baktığımda gülümsememişti bile. 

  Annabeth bizi doktorun evine getirdi ve en az yarım saat muayeneyle uğraştık. Ben sağlam çıktım. Sadece kafamı çarptığım için biraz başımın dönebileceğini söyledi. Amcamın kolu kırılmıştı. Onu sarıp alçıladı. Nasıl hızlı ve -orada alçı bile vardı!- öyle yaptığını anlayamadım tabi. Sanarsınız özel hastanede özel doktorunuz var. Sonra doktorun evinden ayrıldık.

  Annabeth bizi köydeki evlerden tek bir farkı olmayan, ahşap küçük bir kulübeye getirdi. Kapıyı yavaşça açıp içerinin ışıklarını yaktı. Biz de onun arkasından içeri girdik. İçerisi... Dış görünüşünden çok daha büyüktü. 

''Yer altı tünellerini çok sık kullanırız,'' diye açıkladı Annabeth.''Bu yüzden her evin altında bir giriş vardır. Herhangi bir durumda haber verilir ve herkes yeraltı tünellerine iner. Onun dışında tek başına-özellikle geceleri girmek yasak ve çok tehlikelidir.''

''Bilgilendirme için teşekkürler,'' Annabeth bana ters bir bakış attı. Ama o kadar uykuluydum ki  umursayamadım. Ya da kafam karışıktı bilmiyorum. Ters bakışı bana ters gelmedi ya da.''Şey- uyuyabilir miyim acaba?''

Annabeth önce afallar gibi oldu, sonraysa evet anlamında başını salladı. Bize iyi geceler diledikten sonra kulübeden çıktı. Biz de bir tuvaleti, iki yatağı, bir dolabı olan bu küçük kulübede amcamla baş başa kaldık. Haa, bir de şu yeraltına inen merdivenle. Nedense bende bir antipatiye sebep olmuştu. 
''Percy,'' dedi amcam. Sesi kısık ve buruk çıkmıştı.''Ben, özür dilerim. Daha dikkatli olmalıydım.''
''Önemli değil, gerçekten.'' Ama amcamın pek inanmadığı belliydi.''Ayrıca o kadar uzun süre kalmayacağız ki. Arabayı tamir ettirirdiğimizde ya da bir araba bulduğumuzda tatilimizi yapmaya gideriz. Ya da daha fazla oyalanmadan eve gideriz. Ama eve gidersek beni tamirhanene kilitleyip babamdan uzak tutacağına söz ver, tamam mı?''

Amcam hafifçe güldü. Sonunda diye düşündüm. Bu adamın gülümsemesine o kadar alışmıştım ki tersi garip geliyordu. Alçıda olmayan eliyle kolumu sıvazladı. Ardından üstünü değiştirme-sabah arabadan sağ kalanlardan alırız diye düşünmüş olmalıydı- zahmetine katlanmadan ayakkabılarını çıkarıp yatağa girdi. Ben de aynısını yaptım. Nedense bu uyuduğum en güzel uykuydu. En güzeli. Evet, kesinlikle en güzeli.

Gözlerimi yumdum ve onca şeye rağmen içimdeki mutlulukla sıcacık yatağımda uykuya daldım. Ve mümkün mertebe, kızın gri gözlerini düşünmemeye çalıştım. İçimden bir ses burada daha uzun süre kalacağımı söylüyordu. 

Hem de çok uzun süre, diye düşündüm. Çok uzun süre.
Share:
Read More
, ,

Bir Percy Jackson Hikayesi:Hades'in Evi Laneti




ÖZET: TFF Kafana Göre Takıl Okulu PJO bölümü öğrencileri hep beraber Hades'in Evi'ni almaya niyetlenirse ne olur?
+Yaşanmış bir olay
DERECE: Yeşil
KATEGORI: Hayran Kurgu > Kitap > Percy Jackson & Olimposlular
KARAKTERLER: Hiçbiri
TÜR: Komedi
UYARILAR: Hiçbiri
KOLEKSIYON: Hiçbiri
HIKAYE DIZISI: Hiçbiri
BÖLÜM: 1 | BITMIŞ: Evet | SÖZCÜK: 2113 | OKUNMA: 887
YAYINLANMA: 08.10.13 | GÜNCELLEME: 08.10.13

Özet: TFF Kafana Göre Takıl Okulu PJO bölümü öğrencileri Hades'in Evi'ni almaya karar vermiştir. Fakat bir sorun vardır, işlerin doğru gitmeme olasılığı düşünülmemiştir.
''AAAAAUUUU!'' diye bağırdı Buse(Elizabethrank).''Hades'in Evi çıkıyor ve siz burada yatıyorsunuz! Ihhh!'' 
Kızlar şaşkın bir ifadeyle homurdandı. Uyku haliyle Buse'nin 'Vauuoaoo' tarzı bir şey söylediğini düşünüp umursamadılar. Jeton düştüğü anda ise....
''Ne? Ha? Leo?'' dedi Selin(SantanaWinchester) bir yandan da yanındaki lambayı devirirken.''Leo?'' 
''Evet, ya, ama ya.'' dedi Buse derin bir nefes alırken.''Hadi...''
Alara(Alosy) ve Serenay(Ornitorenk) ve Nerissa(NerissaBlack)de ayağa kalktı. Öbür köşeden Buse*(Alexandrarodriguez) elinde içi nutellalı ekmek dolu bir kâseyle geldi.
''Yemek hazır!'' dedi Buse*.''Tıkınabilirisiniz! Adaşım, hadi sen de bir tane at.'' Öbür Buse elini tabağa daldırıp bir dilim kaptı.  Onun arkasına Alara, Serenay ve Nerissa da birer dilim kaptı.
''Ya, cidden, biz niye bu kadar oyalanıyoruz?''dedi Nerissa.
''Ona bakarsak bizim heyecan şey etmemiz gerekiyor ama tık yok. Şok yaşıyoruz demek ki.'' diye tanıyı koydu Buse.
''Haklısın Adaşım!'' dedi öbür Buse*.
''Buse.'' dedi Serenay. İki Buse de ona döndü. Serenay sırıttı.''İşte bunu seviyorum.'' 
Buse gidip Serenay'ın kıvırcık saçlarını iyice birbirine geçirdi. '' Replik çalmak hiç de doğru değil Ornicim! Lütfen, yani, yani...''
Serenay Buse'nin yanından kaçıp Alara'nın arkasına geçti. Alara bir kahkaha atıp yana kaydı. Buse Serenay'ın peşinden koşarken Serenay çığlık atarak kapıya koştu. Tam kapıyı açmıştı ki karşısında Nutella'ya susamış bir çift göz gördü.
''Selam? Şeey, Nutellam bitti de, biraz alabilir miyim?'' dedi Melisa(Kartopu). Melisa içeriye göz attı.''Aa, İrem, Buseler, kızlar! Oo, ben orada bi Nutellalı ekmek mi gördüm?''
Melisa koşarak Buse*'nin elindeki tabağı kapıp koltuklardan birine oturdu. Buse ise PFKG(Percy Fan Kafalar Grubu) dolabına koştu. Bu dolap odadaki herkesin PJO'larını barındırıyordu. Hemen yanında da bilgisayar ve tablet dolabı vardı. Bu odayı dekore etmeleri yaklaşık bir yıl sürmüştü. Değmiş miydi? Yani! Buse ellerini beline koyup kaşlarını çattı.
''Melisa, o bizim kahvaltımızdı! Şimdi yemekhaneye gitmemiz gerekecek. Ya da...'' dedi Buse.'' Millet üzgünüm ama tıkınmadan gitmemiz gerekiyor. İrem(İe_rm)nerede bu arada?''
Herkes şaşkın bir ifadeyle birbirine bakarken kızlar bir anda koşuşturmaya başladı. Buse hemen üstüne kapüşonlusunu geçirdi. Telefonunu alıp bir numara çevirdi.
''Alo, polis mi? Hah, bir ihbarda bulunacaktım. İrem adında bir kız arkadaşımızı öldürdü! Biz şuanda D&R 'dayız de. Koyu renk gözleri var, mavi-gri gözleri var! Lütfen acele edin, kanlar içinde. Çok korkuyoruz! Tamam, teşekkürler!'' 
Buse* de üstünü giyinmiş Alara ve Serenayla kapıya koşturuyordu. Buse Nerissa'yı ve Melisa'yı yakalayıp kapıya koştu. Selin ise üstünde 'Leo is Mine!' yazan tişörtünü giymiş ve kızların arkasından kapıya koştu. Buse* kapıyı kilitleyince kızlar-Melisa hariç. O hala on Nutellalı ekmeği bitirmekle meşguldü- koşuşturmaya başladı. Alt kata iner inmez yemekhaneyi bastılar. Herkes şaşkın birer ifadeyle kızlara bakarken onlar tabaklarına bir şeyler doldurmak için yemek hanenin köşesine yönelmişti. Buse bir soğuk sandviç kapıp yemekhanenin dışına fırladı. TFFKGTO (TürkFanFiction Kafana Göre Takıl Okulu)'nun kapısına koştu. Okul müdürü Thelake ve müdür yardımcısı Noctis'e yazdığı elli beş mektubun cevabı olarak kapıya asılan''Bugün Hades'in Evi'ndeyiz.'' yazısı harika bir şekilde yerleştirilmişti. Buse heyecanla çığlık atarken arkasındaki Violet(Austenviolet)'i farkedemediği gibi ona çarpmayı da unutmadı. Violet'i gören Buse telaşla Violet'e sarıldı.
''Oley! Özür dilerim!'' dedi Buse. Violet şaşkınlıkla Buse'ye baktı.
''Özür dilediğin için mi özür diliyorsun?'' diye sordu Violet. Buse bilmiş bir ifade takınıp eliyle yazıyı gösterdi. Violet yazıyı görünce gülümsedi.
''Sizin için çok sevindim. Eminim çok mutlu olmuşsunuzdur.'' Buse Violet'e tekrardan sarıldı. Sonra içerideki kızları hatırladı.
''Ay Violet, biz Hades'in Evi'ni almaya gideceğiz! Otobüs gelmek üzeredir. Gitmem gerek, sonra görüşürüz!'' Buse aceleyle içeri girerken Violet gülümseyip onun arkasından TFFKGTO'Ya girdi.
Buse'yi yemeğini yemiş bir grup PJO sever karşıladı. Buse sırıtarak kızlara baktığında olasılıkları düşünmediğini-düşünemedi. İşte bu, çok kötüydü.
- - -
''Leo'yu özledim.'' dedi Selin derin bir oh çekerek. Sonra gözleri yaşardı.''Eğer Leo'yu öldürürse yemin ederim ki onun...'' 
''Heey, Leo benim bir kere!'' dedi Serenay.''Onu nasıl özlüyorsun sen bakayım?
''Hiç de bile!''  Buse* araya girip iki kızı ayırdı. Sonra adaşının yanına oturdu.
''Aah adaşım, sonunda otobüse bindik ve D&R'a varmak üzereyiz. Başardık galiba.'' Buse tam adaşına büyük konuşma diyecekti ki artık çok geçti. En arka iki sırayı dolduran kız ani frenle yerlerinden kısmi olarak fırladı. İlk sesi çıkan Alara oldu.
''Bu planda yoktu!'' diye inledi Alara.
''İrem de kaçmayacaktı.'' dedi Nerissa.
''Ve biz şuanda çoktan kitabı almıştık.'' diye ekledi Serenay.
''Tamam, ama niye planı bana yaptırttınız ki?'' dedi Buse kaçış ararken. ''İmdat ya.'' Buse'nin yardımına adaşı koştu.
''Aslında beni de suçlayabilirsiniz çünkü plana ben de dahildim.'' diye itiraf etti Buse*.
''Şey o zaman?'' dedi tanıdık olmayan bir ses. Ön sıradan kafasına çıkaran İrem kızlara el salladı.''Şey, galiba işe yaramadı?''
Kızlar bir yandan çığlık atarken bir yandan da İrem'in üstüne kapandı. Fakat bir sorun vardı. İrem yanlız değildi.
''Bunlarda kim?'' diye ciyakladı Serenay.
''Kaçaklar.'' diye mırıldandı Alara gözlerini kısarak.''Vaov.''
''Diğer PJO hayranları. Bize katılmak istemişler.'' dedi İrem. İrem'in bu sözü üzerine Buse eğilerek kızlara gülümsedi. Gözyaşlarını silerken burnunu çekti.
''Siz küçük PJO hayranlarısınız, benim... Ahh, adaşım, yavru Jacksonheadlar.'' dedi Buse. Kızlar şaşkın bir ifadeyle Buse'ye bakarken Buse en arka sıraya kafasını gömdü. Nerissa oflayarak ön tarafa koştu.
''Neden durduk ya? Bize aksiyon mu yaşatmak istiyorsunuz? Yoksa... Oha.'' Nerissa ön taraftaki ağacı görür görmez çığlığı bastı.''Kızlar, bir problemimiz var!'' 
Alara, İrem ve Serenay Nerissa'nın yanına koşuştururken Buse* Buse'nin yanına gitmişti.  Koca ağacı gören kızlar ön koltuğa sıkışıp oturdular.
''Sanırım, biraz daha buradayız.'' diye durumu özetledi İrem.''İnternet paketi olan var mı? Benim ki bitti de.''
- - -
''Ha ha! Elli dört milyon yüz iki bin beş yüz elli altı. İşte bu!'' dedi İrem sırıtarak.''Rekorumu kıran?''
''Supernatural izlemek istiyorum.'' dedi Selin. ''Canım çook sıkıldı.''
''Selinn! Biraz sessiz ol lütfen, burada adaşımla tek kitapta Athena'nın İşareti okumaya çalışıyoruz. Çok zevkli ya.'' diye mırıldandı Buse*.
''Hıhı. Ayy, Piper'ı yerim ben. Kız biliyor ama ya, bak su altında kalıyorlar.'' dedi Buse. Buse* elini adaşının omzuna attı.
''Piper'ı seven çok az kişileriz.'' 
''Bu arada saat kaç?'' dedi Alara korkuyla.''Ya D&R kapanırsa?''
Kızlar bu olasılığı kabul edemezdi.
''Koşun koş! On üç dakika yirmi saniye var! Üç dakika yirmi saniyeden önce orada olmamız gerekiyor!'' diye bağırdı Buse. ''Ölmek var, dönmek yok.''
İrem ve Nerissa hariç kızlar büyük bir ciddiyete büründüler. Buse kızları tatmin edici bir şekilde başını salladı. Buse'nin işaretiyle kızlar koşuşturmaya başladı. Ne olduğunu anlayamayan İrem ve Nerissa hızlarını arttırıp diğerlerine yetişmeye çalıştı. Fakat bu pek de mümkün değildi. 
Selin ve Alara daha da hızlanarak kapanma anonsları verilen alışveriş merkezine daldılar. Onların arkasından Buse ve Serenay, onların da arkasından Nerissa ve İrem içeri girdi. Güvenlik görevlilerinin ikazlarına rağmen asansöre koşturup ikinci kata bastılar. Güvenlik görevlileri onları yakalayamadan kapılar kapandı. Serenay bir sevinç çığlığı attı. 
''Bizi de bekleseydiniz.'' dedi Nerissa.
''Belki.'' dedi yüzü bembeyaz olan Buse.''Belki.''
''Buse...'' dedi İrem. ''Sen iyi misin?''
O sırada kapılar açıldı ve Buse dışarı fırladı. Buse'nin arkasından bütün kızlar koştura koştura D&R'a vardı. Satış görevlileri tam kapatırken Buse altından geçip içeri girdi. Onun arkasından adamı ittiren Serenay da içeri daldı. Buse hemen köşeden ışıkları yakıp etrafa bakındı. 
''Hades'in Evi!'' diye bağırdı Buse.''Nerede?'' 
Ve vahim sözü duydu.
''Bitti.''
- - -
Buse sonunda eline Hades'in Evi'ni almış ve okumaya başlayabilmişti. Evet, bunun için bir gecesini nezarette(Nasıldı? :=) geçirmesi gerekmişti. Yine de değerdi. Onu almıştı, almıştılar. Hepsi... Evet, okuyorlardı. Fakat bir şey vardı.
''Öldü.'' dedi Buse gözleri dolmuş bir şekilde.''Öylece, öldü.''
''Evet, öldü.'' diye mırıldandı Buse*.
''Öldü.'' dedi Serenay.
''Sanırım cidden öldü.'' diye tamamladı İrem.
''E planı.'' dedi Buse*.''Buse telefon nerede?''
Buse gülümsedi. Arka cebinden çıkarttığı telsiz/telefonu sessizce açıp numarayı çevirdi.
''Alo, Eda(-Aylak), doğum günü hediyen işimize yaradı. Şimdi doğru Rick'in evine gidiyorsun, biz yarın akşam üzeri oradayız. İşi bitiriyoruz.'' dedi Buse. Ardından aldığı olumlu cevapla telefonu kapattı.

Buse gülümsedi.''Her zaman bir E planı vardır.''
Bilet bilgileri:
New York/ABD 
09/10/2013 12.50

Part 2:
(Bu parttan betam da dahil olmak üzere kimsenin haberi yoktur. Yaşanmış bir hikaye.)

''Kitabım bugün çıkıyoooor!'' diye bağırdım sırama geçerken. İlk ders Ölü Ozanlar Derneği diye bir kitap okuyacaktık. O kitapla beraber Athena'nın İşareti'ni de çıkarttım. Yerime oturup kitabıma sarıldım. Bugün benim en güzel günümdü. Kolumdaki '1 gün' yazısının üstünü çizdim. Okul bitince de 0 yazısını silecektim.

Tenefüs olunca karşı sınıfta bulduğum Jacksonheadlara koştum. Kafalarındaki düşünceyle beni bir nevi dışlayıp küçümseseler de mutsuzluk yoktu gözümde. Çoook mutluydum, bir yıllık özlem dolu bekleyiş sona eriyordu. Neden üzülecektim ki? Nedenim var mıydı ki?

Okul çıkışı heyecanım doruktaydı. Koştura koştura eve gittim. Annem sağolsun hazırdı. Kardeşim biraz gıcıklık yapsa da sonunda arabaya binip yola çıktık.

''Acelemiz yok ya kızım.'' dedi Annem. Heyecanla gülümsedim.

''Nasıl acelemiz yok anne?'' diye mırıldandım. Niye bu kadar küçümsüyordu ki?

Alışveriş merkezine girdiğimdeyse artık kalp krizi geçiriyordum.  Birkaç adım attıktan sonra annemleri geçip koşarak üst kata çıktım. Heyecandan hızlı atan kalp atışlarıma bir de koşmam eklenince resmen nefesim kesilmişti. D&R'ın kapısından içeri girdim.

Hades'in Evi düşündüğüm yerde değildi. Koşturarak eski kitaplarının olduğu yere baktım. Orada da yoktu. Koşup görevlinin yanına geldim.

''Hades'in Evi çıktı mı?'' diye sordum o tatlı sesimle. 

''Bugün mü çıktı?'' diye sordu görevli. Evet anlamında başımı salladım.

''Gelmedi. Yarın gelir ancak.'' dedi görevli.

İşte o an, dünyam başıma yıkıldı.

Şunu düşünün: Önce birisi bedeninizin her yerini bıçak darbesi yapıyor, sonra da sizin kalbinize yumruğu geçirip Olimpos'tan aşağı atıyor. Boşlukta düştüğünüzü hissediyorsunuz. Ve en son olarak da sert bir düşüş hissediyorsunuz.

Bunun sonucunda anlamsızca etrafta dolandım. Sonra kapıya çıktım. Annem ve kardeşim geliyorlardı. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Tabi ki ağlamadım. Fakat bütün duygularım yok olmuştu. Hiçbir şey hissedemiyordum. 

Daha sonra hissizce alışveriş merkezinde dolanıp durdum. En sonundaysa eve varıp bilgisayarımı açtım. Paylaşmam gereken bir şey vardı.
Share:
Read More