Hoş geldiniz!

Bir kalbi sevindirmek, bu dünyaya bırakabilecek en güzel hediyedir.

18 Kasım 2016 Cuma

, ,

Melez Kampı Tarzı Düğün Şöleni


Annabeth, Afrodit kulübesinde olmaktan kesinlikle mutlu değildi. Burası Barbie'nin Melez Kampı şubesinden başka bir şey değildi. Çoğunlukla sadelikten yana olan Athena kulübesinden sonra burası Annabeth'in gözlerini yormuştu ki Annabeth kulübenin daha bir kısmını görmüştü.
Normalde olsa asla bunu kabul etmezdi fakat bugün evleniyordu. Evet, sonunda başarmıştı! Bütün o canavarların, kafayı yemiş tanrıların kıçına tekmeyi basmalarından çok kısa bir süre sonra Annabeth'in şaşkın sevgilisi Percy Jackson ona evlenme teklif etmiş ve onlar da 'basit' bir düğün yapmaya karar vermişlerdi.
Bunun basitlikle alakası yoktu. Her ne kadar Melez Kampı'nda olsalar da.
Annabeth makyajını yapan, adını bilmediği esmer kıza çok sade bir makyaj yapmasını söylemişti. Makyaj ve güzellik hakkında en ufak bir şey bile bilmeyen Annabeth bile kızın şu an yüzüne yaptığı makyajın basit bir makyaj olmadığını biliyordu.
''Ee... Acaba bu kadarı yeterli değil mi?'' Annabeth bunu söylediğinde Afrodit kızı çikolata rengi gözlerini onun aynadaki yansımasına çevirmiş, oldukça ciddi bir ifadeyle yanıtlamıştı sorusunu.
''Annabeth Chase, normalde güzellikten uzak olan birisi olabilirsin fakat bugün senin düğünün var. Sen bir gelinsin ve gelinler güzeldir. Ayrıca o Poseidon çocuğunun seni beğenmesini istemiyor musun?''
''Percy'nin beni böyle de beğeneceğ-''
Kız onun dudaklarına ruju sürmeye başladığında Annabeth konuşmasına devam edemedi. Zaten Athena kızlarını bilgelikte yenebilecekleri tek konular bunlardı: Moda ve Güzellik. Ki buna bilgelik demek de doğru değildi. Sonuçta dudağına şu ruju taşırmadan sürmek insan kurtarmıyordu oysa okuduğunuz bir kitap savaşta sizi hayatta tutan şey olabilirdi. 
Annabeth tam düğünü gece yarısına ertelemeleri gerektiğini düşünmüştü ki esmer kızın elindeki şeyi bırakmasıyla derin bir nefes aldı.
''Ah, gerçekten hiç bitmey-''
''Daha saçın var. Manikür ve pedikürün tabii. Ayrıca takılarını da seçmedik.''
Afrodit, diye geçirdi içinden. Eğer beni buradan kurtarmazsan ağlamaya başlayacağım ve bir gelinin ağlayıp makyajının bozulmasını istemeyiz, değil mi?
Annabeth aslında blöf yapıyordu. Afrodit'in bir anda orada belireceğini de düşünmemişti fakat Aşk ve Güzellik tanrıçası yine muhteşem görüntüsüyle -sürekli değiştiği için Annabeth bunu tasvir edemiyordu- orada belirdiğinde gerçekten şaşırdığını kabul edebilirdi.
''Sen, Annabeth Chase, gözünden bir damla yaş akarsa sana aşk büyüsü yaparım, ona göre!'' Afrodit, neredeyse telaşlı bir ifadeyle ona baktığında Annabeth kaşlarını çattı. Evet, tanrıçalar bazen gerçekten insani bir karaktere bürünseler de endişenin onların sıfatında olmaması gerektiğini düşünürdü hep. Sonuçta onlar ne isteseler yaparlardı ve Annabeth, Afrodit'in onun gözyaşının akmasını durduracağından da emindi.
''Burada olduğunuza inanamıyorum.'' dedi Annabeth, bu sırada oturduğu sandalyesinden kalkmış ve etrafına bakmıştı. Kaşlarını çattı. Afrodit her ne yaptıysa zamanı durdurmuş olmalıydı. Esmer kız hala az önceki halinde duruyordu. Bir şey almak için yürümeye yeltenmişti muhtemelen. Bir Afrodit melezi olsalar da Annabeth onların da bu kadar garip hareketler yapmayacağından emindi.
''Melez Kampı'nda her gün birileri evlenmiyor şekerim.'' dedi Güzellik tanrıçası. ''Hem ben sizin ilk destekçinizim, tabii ki burada olacağım!''
''Ne?'' diye sordu Annabeth. ''İlk destekçimiz mi?''
Athena sıkıntıyla iç çekti. ''Bunu o aptal sevgiline sorabilirsin. Ah! Ya da kocacığın mı demeliyim?''
Afrodit kahkahalar atarken Annabeth gözünün seğirdiğini hissetti. O da gülümsemeye çalıştı fakat bir yandan kaşlarını çatıp bir yandan gülümsemeye çalışmak onun için bile zor oluyordu.
''Evet, seni bu durumdan nasıl kurtarabiliriz ona bakalım.'' Annabeth'in elleri ve ayakları bir anda havaya kalktı. Afrodit kaşlarını çatarak onları incelerken sıkıntıyla iç çekti.
''Ah... Umutsuz vaka. Neyse ki ben varım!''
Annabeth ona bu şahane egosu hakkında özlü sözler söylemeye hazırlanırken Afrodit elini şaklattı ve Annabeth yüzünde bir acı hissetti. Acıyla inlerken başını çevirip aynaya baktı.
''Kaşlarımı mı aldın sen?'' diye sordu Annabeth. 
''O kaşlarla güzel gelin olamazsın.''
''Eğer kaşlarımı geri vermezsen Olimpos'ta heykelini dikmem.''
''Beni tehdit mi ediyorsun sen? Tabii ki yapacaksın.'' Ama bunu söylerken oluşan yüzündeki ifadeden Annabeth onun tereddüte düştüğünü görebiliyordu.
''Kaşlarım. Hemen. '' Annabeth onun iç çektiğini duydu. Yüzünde tekrardan acı hissettiğinde alınan kaşlarının yerine geldiğini gördü.
''Eğer erken boşanırsanız suçlusu tamamen sensin Athena kızı. Ne kadar aptal da olsa o da bir erkek.'' 
Annabeth ona gülümseyerek en güzel cevabı verirken Athena gözlerini devirdi.
''Her neyse. Sana muhteşem bir gelinlik ve topuklu ayak-''
''Ah, hayır! Afrodit, eğer bana muhteşem bir gelinlik ve topuklu ayakkabı vermezsen söz veriyorum sana iki heykel dikeceğim.''
Afrodit'in rengarenk gözleri heyecanla parladı. ''İki heykel mi? Hera'nın bile iki heykeli yok!''
''Şey, tabii Zeus izin verirse.''
Afrodit gözlerini devirdi. ''En yaşlı Olimposlu benim, tabii ki izin verecek.''
Masmavı gökyüzünde bir şimşek çarptığında Annabeth de Afrodit kadar bunun Zeus'un işi olduğundan emindi. İster en yaşlı, ister en genç Olimposlu olsun, Olimpos dünyasında sözü geçen kişi Zeus'du. (Racon kesen Zeus xd xd)
Afrodit, boşanacak olan sensin, bakışları atarken omuz silkti. Annabeth'in kaşları çatıldı, son birkaç dakikada sık sık olduğu gibi. Afrodit gözlerini devirirken söylenmeyi de unutmadı.
''Kaşlarını çatmaktan yüzün kırış kırış olduğunda yine Afrodit kurtar beni, diye yalvaracaksın Athena kızı. Güzellik konusunda her şeyin hazır. '' Annabeth iyice kaşlarını çatarken aynaya baktı. Afrodit haklıydı. Annabeth'in kıvırcık saçlarının kabarıklığı bir anda gitmiş, yerini tane tane bukleler almıştı. Yüzündeki makyaj sadeleşmiş ve esmer kızın dudağına sürdüğü kırmızı ruj yerini pembenin açık bir tonuna bırakmıştı.  Annabeth şaşkınlıkla Afrodit'e dönmüştü ki Güzellik tanrıçasının orada olmadığını gördü. O an zaman tekrardan hızına kavuştu ve yanında tek ayağı üzerinde duran esmer kız yürümeye devam etti.
Bu ikinci heykel blöfü cidden işe yarıyordu. Esmer kız elinde bir çantayla geri döndüğünde ağzı açık kaldı. Annabeth onun yere düşeceğinden gerçekten endişelendi. Üstüne giydiği kısa tişörtle yere düşse yerdeki taşlı halı kesinlikle onu yaralayabilirdi.
''Saçın... maky- Neler oluyor burada?''
Annabeth zekasını devreye soktu ve durumu toparladı. ''Sen yaptın. Biraz yorulmuş gözüküyorsun, şey?''
''Sandra.''
''Ah, Sandra. Biraz değil, bayağı bir yorulmuş gözüküyorsun. Bütün saç ve makyaj işini sana yıktılar. Biraz dinlenmeye ne dersin?''
Esmer kız küt kesilmiş saçlarını elleriyle karıştırırken histerik bir kahkaha attı. ''Sanırım haklısın. Piper elbiseni getirecek, ben gidip biraz dinleneceğim.''
Kız yanından gittiğinde Annabeth neredeyse heyecandan dans edecekti. Tam biraz dinlenebileceğini umarak sandalyesinde geriye yaslanmışken arkasından kapının açıldığını duydu ve sıkıntıyla doğruldu. Neyse ki gelen kişi Piper'dı, Annabeth oturduğu yerden kalkıp elinde uzun bir poşet/paket -Annabeth taşıyan arkadaşına sarıldı.
''Piper Mclean, danışmanlığını yaptığın bu kulübe tam bir...'' Annabeth söyleyecek kelime bulamadığında Piper'dan çok kendisi şaşırdı. Acı bir gülümsemeyle arkadaşına bakarken boğazını temizledi. ''Şey... değişik.''
Piper gülümseyerek geri çekilirken elindeki elbiseyi gösterdi. ''Elimizdeki en iyi gelinlik bana kutsamada Afrodit tarafından hediye edilen elbisem. Biraz ikinci el ama Afrodit burada olmadığına göre başka bir şansımız yok, değil mi?''
''Az önce buradaydı.''
''Ne?''
''Sorun değil, çok güzeldir eminim ki.'' Piper şaşkın bir gülümsemeyle elbiseyi poşet/paketten Annabeth de onu izledi.  Arkadaşı elbiseyi iki eline alıp ona gösterirken Annabeth yüzünü buruşturmadan edemedi.
''Bu elbisenin böyle bir dekoltesi olduğunu hatırlamıyordum.'' dedi Annabeth. Piper zoraki bir şekilde gülümsedi. 
''Elimizdeki en iyi değil, gelinliğe benzeyen tek sade kıyafet bu Annabeth. İnan bana, Drew'in seçtiklerini görsen bu elbisede tereddüt etmezdin.''
Annabeth sıkıntıyla elbiseyi eline aldı. ''Sahi, sen nerelerdeydin? Beni burada kardeşlerinle yalnız bırakmak için iyi bir nedenin olmalı.''
''Erkeklere bakmaya gittim.'' dedi Piper, bir yandan da küçük bir karton poşetten ayakkabı çıkarıyordu. Annabeth ayak numaraları ve bedenleri aynı olduğu için mutluydu, aksi takdirde ne elbise bulabilirdi ne de ayakkabı.
''Biliyorsun, Üç Büyükler'in çocukları da olsalar kendilerine bakamıyorlar. Bir dakika, bunu ben mi söyledim?''
Annabeth güldü. ''Aynı benim gibi konuştun, evet.''
Piper iç çekerken arkadaşına baktı. ''Onlar hazır, güneş de batmak üzere ki Apollon'dan güneşin batımını bir yarım saat kadar geciktirmesini rica ettik.''
''Yarım saat mi? Ayrıca Apollon'u nereden buldunuz siz?''
''Geçiyormuş da bir Melez Kampı'na uğramaya karar vermiş.''
''Sen de buna inandın?''
''Sorgulamadım diyelim. Her neyse, herkes seni bekliyor Annabeth demek istemiyorum fakat gerçekten de herkes seni bekliyor.''
''Ah, tanrılarım, bunun basit bir şey olacağını kararlaştırmıştık!''
''Basit bir şey olacak zaten.''

''Basit bir şey... değil mi, Piper?'' Annabeth, arkasında nedimeleri olarak bütün Afrodit melezleriyle yürürken yüzünü buruşturmamaya çalıştı. Basit bir şey diye tasvir ettikleri yer hiç de basit değildi. Afrodit melezleri kamp ateşinin etrafını ve Thalia'nın ağacını Annabeth'in ne olduklarından emin olmadığı şeylerle süslemişti. Ağaçları boyamışlardı? Ziller? Kırmızı halı?
''Görkemli bir şey isteseydim Olimpos'ta yapardık herhalde.'' diye homurdandı Annabeth. 
''Aslında hiç de fena bir fikir değil. İkinci bir düğün yapmaya ne dersin?'' Annabeth'e arkasından neredeyse bağıran Afrodit kızı bir süre sonra kıkırdamaya başladı. Annabeth o sırada yanında yürüyen Piper'a ters bir bakış atmayı unutmadı.
Ona uzun bir süre kızabilirdi fakat kamp ateşinin yakıldığı yere yaklaştıklarında kalabalığın arasında onu bekleyen sevgilisini gördüğünde her şeyi unuttu. Altına giydiği beyaz pantolon, üstüne giydiği su yeşili tişört ve papyonla dünyada olabilecek en tatlı damattı. Percy Jackson ve yanında bekleyen arkadaşları onları fark ettiğinde onlara doğru yürümeye başladılar. 
Annabeth Percy'le kalabalığın başında buluştuğunda bütün kalabalık onları alkışlıyordu. Poseidon'un oğlu onun elini nazikçe tutup öperken Annabeth gözlerini devirdi.
''Doğru söyle, bu fikir Leo'dan mı çıktı yoksa bir Afrodit kızı mı söyledi?'' Percy yılışık bir şekilde gülümserken uzanıp Annabeth'in iki elini de tuttu.
''Leo Valdez'in hayran grubu desek daha doğru olur. '' Annabeth gözlerini devirirken etrafındakilere baktı. Çoğu kişi günlük kıyafetleriyle duruyordu, Afrodit kızları hariç tabii. Annabeth'in baş nedimesi olduğu için Piper saçlarını özenle tarayıp boncuklarla süslemişti. Onun dışında o da kamp tişörtü ve şortuyla duruyordu.
''Biz de kamp tişörtü ve şortla evlenebilirdik.'' 
''Afrodit bizi öldürürdü.'' diye karşılık verdi Percy. ''Bu arada Afrodit sana da uğradı mı? Bana bizim erken boşanmamızdan endişelendiğini söyledi.''
Annabeth gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. ''Şey, hayır. Bu arada düğünün nasıl olacağından haberin var mı?''
''Kheiron, tanrılar sizi kutsasın, dese yeter. Hera bunu yaparsa sanırım bu gece kampı inekler basar.'' 
Annabeth onun koluna vurdu. ''Hera bunu şaka olarak anlamazsa balayımızı okyanusta yapmak zorunda kalırız.''
''Güzel olur! Üstelik biraz denizde de yüzeriz.'' 
Annabeth ona gözlerini kısarak baktı. ''Haklısın. Ya ben boğulurum ya da baloncuk içinde savrulurum.''
Percy dudağını büzdü. ''Sadece iyimser olmaya çalışıyordum.''  
Annabeth onu öpmemek için kendini zor tuttu. ''Tamam. Şimdi bir yere mi oturmamız gerekiyor? Yoksa normal düğünlerde olduğu gibi bir yere kadar yürüyüp ayakta mı duracağız?''
Percy ona çılgın bir gülümsemeyle baktı. ''Pastamız mavi! Üstünde de kocaman bir baykuş var!''
Annabeth sesli bir şekilde güldü. ''Baykuşun etrafına birkaç tane de yosun çizmeliydiler.'' 
Percy tam savunmaya geçtiği sırada kalabalıktan yükselen alkış sesleri arttı ve onların konuşmaları bölündü. Percy kolunu uzattığında Annabeth onun koluna girdi ve ikisi yürümeye başladılar.
''Şey, Annabeth, eğer senin arkanda yürüyen kızlar nedimen oluyorsa benim yanımda yürüyen erkekler ne oluyor?''
Annabeth gözlerini devirirken dik durmaya çalışıyordu. Bu, Afrodit melezlerinin 'altın kural' olarak tanımladığı şeylerden birisiydi.  Annabeth onları çoğu zaman umursamasa da evlilik konusunda daha bildiği olduklarını gözardı edemezdi.
''Gözlerini elbisemin dekoltesinden ayırırsan çok daha mantıklı düşünebileceğinden eminim Yosun Kafa. Ayrıca Frank, Jason ve Leo'nun pek senin yanında yürümek dışında bir vasfa sahip olduğunu sanmıyorum. Sadece... yürüyorlar.'' 
Percy kıpkırmızı bir yüzle başını öne çevirdi. ''Şey, pardon. Ayrıca kızlar da yürüyorlar.''
''Onlar elbisemi de tutuyorlar ve yüzlerindeki makyaj benimkinden bile fazla Yosun Kafa. Onları gerçekten hafife alma. Afrodit kulübesinde kendimi Afrodit'e dua ederken buldum!''
''Afrodit bu yüzden gelmiş olmalı!''
Yosun Kafa, diye geçirdi içinden Annabeth gözlerini devirirken. Sonunda rengarenk gözüken kamp ateşinin etrafından dönüp Kheiron'un durduğu yere geldiklerinde Annabeth kalbinin heyecandan duracağını sandı.
Heyecanlanacak bir şey yoktu. Sadece üç yıldır çıktığı, dokuz tanıdığı sevgilisiyle kampta evleniyordu. Bunda büyütülecek bir şey yoktu.
''Öncelikle, hepiniz hoşgeldiniz!'' Kheiron o sırada at formuyla elinde karşılarında dururken konuşmaya başlamıştı. O sırada elinde tuttuğu çiçekten tacı Annabeth'in kafasına taktı.
''Afrodit'ten.'' Annabeth tam bir şey söylemeye kalkmıştı ki Kheiron tekrardan konuşmaya başladığında konuşması yarıda kaldı.
''Şey... evet. Bildiğiniz üzere bu kamptaki gelmiş geçmiş ilk düğün. Şimdi Poseidon'un oğlu Percy Jackson ile Athena'nın kızı Annabeth Chase'in -evet, öyle söylemiştin Hera- kaderlerini sonsuza kadar birleştiriyoruz. Hayır, birlikte yazıyoruz!''
''Hera arkadan talimat veriyor.'' diye fısıldadı Annabeth Percy'nin kulağına. 
''Ben de inek sesi nereden geliyor diyordum- AH!'' Percy elini arkasına götürürken yüzünü buruşturdu.
''Sanırım az önce görünmez bir inek kıçımı tekmeledi.'' Annabeth iç çekti. 
''Evet, ellerinizi birleştirin lütfen.'' Annabeth ve Percy ellerini ortada birleştirdiğinde Kheiron birkaç toynak geriledi. 
''Size uzun, mutlu ve Hera'lı, şey, huzurlu bir evlilik hayatı diliyoruz!'' Alkışlar koparken Percy ve Annabeth geri çekildi. Percy Annabeth'e sırıtarak baktığında Annabeth de gülümsemesine karşılık verdi.
''Başardık, Bilmiş Kız*'' 
''Başardık Yosun Kafa.''
Percy sırıtmaya devam ettiğinde Annabeth gözlerini devirdi. ''Percy Jackson, beni öpmeyi planlıyor musun yoksa bütün kalabalığa öp diye tezahurat mı yaptırayım?''
''Ha, evet, doğru. '' Percy uzanıp Annabeth'in dudaklarına masumane bir öpücük bıraktığında Annabeth Chase ellerini onun boynuna dolayıp dudaklarını onunkine bastırdı. Annabeth geri çekilirken gülümsemeden edemedi.
''O rujun tadı çok iğrençti.'' Percy yüzünü buruşturdu.
''Şey...o kadar da değil- ööğk.'' Annabeth kahkalar atarken Kheiron'a baktı. Kheiron'un yüzünde çılgın bir ifade vardı. *Piç smile da denebilir* 
''Eğlence başlasın!'' 
Annabeth o elbiseyle sadece yarım saat rahatça gezebilmişti. Yarım saat sonra elbiseyi çıkarıp üstüne kamp tişörtüyle şortunu giymiş ve eğlencelere öyle devam etmişti.
Eğlenceler gerçekten eğlenceliydi. Öncelikle pasta kesmişlerdi. Percy'nin övdüğü kadar güzel olan pastayı yerlerken Percy çatalı neredeyse Annabeth'in burnuna soksa da durumu toparlamışlardı. Daha sonra mavi pastanın yarısını Percy yemişti. 
''Mavi olduğu için yiyorum.'' demişti Percy. ''Her yerde mavi pasta bulamıyorsun.''
''Tabii,'' demişti Annabeth de. ''Pasta mavi olmasa bir dilim bile yemezdin zaten.''
Percy ona sırıtırken önüne aldığı iki kişinin zor yiyeceği pasta dilimini yemeye devam etmişti. Sonunda herkes tıka basa doyduğundaysa devreye Apollon melezleri girmişti.
Normalin aksine çok güzel ve enerjik şarkılar çalındığında Annabeth gerçekten de delicesine dans etmişti. Ama en az Frank Zhang kadar eğlencelere sonradan katılan ve Hazel'ın zoruyla oraya gelen Nico ile Reyna kadar garip dans ettiğine emindi.
''Dans etmek istemiyorum.'' demişti Reyna.
''Bayan O'leary ve ben otursak daha iyi olur.'' demişti Nico. O sırada yanlışlıkla bir sincaba dönüşüp tekrar insan olan Frank de onları başını sallayarak onaylamıştı.
''Bu dans başımı döndürüyor.''
''Susun ve dans edin!'' Piper Mclean, büyükonuş gücünü devreye soktuğunda Annabeth'in de dahil olduğu birçok kişinin tereddütü yok olmuş, delicesine dans etmeye başlamışlardı.
''Seni çok seviyorum Bilmiş Kııııız!'' Percy ile ikisi sürekli döndükleri için ikisinin de beyni sulanmıştı. 
''İçki mi içtin sen?'' diye bağırdı Annabeth. ''Daha evlendiğimiz ilk günden alkolik olamazsın Percy Jackson!''
''Sadece bir kadeh içtim! Connor ve Travis etkilemeyeceğini sööööyleeemiştiii!'' 
''VE SEN DE BUNA İNANDIN MI YOSUN KAFA?'' Annabeth sonunda onun ellerinden kopup poposunun üstüne oturduğunda bir yandan gülerken ona baktı. ''Tabii ki!''
Bir ara Leo Valdez tişörtünü alev aldırarak kızların arasında dolaşmaya başladı. Fakat daha sonra onun yeni kız arkadaşı Kalipso onu fena halde azarlayıp bir kenara çektiğinde kızlar kendilerine başka eğlenceler bulmak zorunda kaldılar. Mesela Ares melezlerinin kafalarına taş atıp atmamış gibi davranmak gibi. Clarisse bir ara birini kovalamaya başladığında devreye Kheiron girmek zorunda kalmış olsa da sonra durumu toparladılar.
Tam daha ne kadar delirebiliriz, diye düşünüyordu ki birisi bütün müziği kesti. Annabeth ve Percy de ayağa kalkıp herkes  etrafa baktığında ikisi de neredeyse tekrardan yere düşeceklerdi. Kheiron'un durduğu yerde iki tanrıça vardı.
''Anne?'' dedi onların biraz ilerisinde duran Piper.
''Hera?'' dedi ağzından salya akan Percy. Bir yandan da gülmeye devam ediyordu. ''Ay, demek düğünümüze geldiniz! Çok tatlısınız!''
Annabeth Percy'ye tokat atmamak için kendini zor tuttu.
Herkes arasında fısıldaşmaya ve gülüp saçma hareketler yapmaya başlayınca işler karıştı.
''SİZE BENİ DİNLEYİN DEDİM AVANAKLAR!'' Tanrıça Hera, muhteşem çığlığıyla herkesi sustururken Afrodit öksürerek boğazını temizledi.
''Bakın, burada evli bir çift var! Saat neredeyse gece yarısını geçmiş ve siz hala bu çocukların odalarına... her nerede kalıyorlarsa orada kalmalarına izin vermiyor musunuz? Ayrıca bu çocuklar nerede kalacaklar?''
''Poseidon kulübesinde kalmasınlar!'' diye bağırdı birisi. ''Gece o sesleri duymak istemiyorum.''
Bütün kamp gülüşmeye başlarken Annabeth dişlerini sıktı. Bunu söyleyeni tabii ki tanıyordu.
''Travis ya da Connor, ikinizi de öldürmemi istemiyorsanız çenenizi kapasanız iyi olur.'' Bu sefer kimse gülmedi. 
''Karar verildi!'' diye bağırdı Afrodit. ''Poseidon kulübesinde kalacaklar. Şey, yalıtım yaptıracağız tabii ki.''
''Şimdi, herkes yatağa! Bir de canavar öldürüp dünyayı kurtaracaksınız. Aptallar!''  
Herkes dağılırken Afrodit ve Hera bir beşlik çakarken Percy kahkaha atmaya başladı. ''Aa, el sıkışıyorlar!''
Hera gözlerini devirdi. ''Dionysus, şu çocuğu ayıltır mısın?''
Percy bir anda silkelenip kendine gelirken Annabeth'e bakıyordu. ''N'oldu? Evlendik mi?''
''Seni cidden öldüreceğim Yosun Kafa.'' dedi Annabeth. Percy başını ovalarken Hera tekrardan konuştu.
''Tabii, bunu bu ge-''
''Eğer şimdi susmazsan sana bir heykel dikmeyeceğime tanrılar üzerine yemin edebilirim Hera. ''
Afrodit kıkırdadı. ''Bana ikinci heykeli dikecek!''
''Ne? Bana da yapıyorsun!''
''İkiniz de susup kamptan gider ve bizi rahat bırakırsanız ikinize de ikişer tane heykel yapacağım. Şimdi lütfen gidin. ''
''Ama önce ben istedim!''
''SİZE GİDİN DEDİM! HEMEN.''
İki tanrıça da homurdanarak aniden yok olurken Annabeth başını çevirip Percy'ye baktı. Poseidon'un oğlu saçlarını karıştırdı.
''Bir daha içki içmeyeceğim.''
''İyi edersin. Her neyse, yürü, Poseidon kulübesine gidiyoruz.'' 
İkisi hızlı adımlarla onlara gizli gizli bakıp sırıtan kampçıların arasından geçip Poseidon kulübesine girdiklerinde Annabeth iç çekti. Kendini gidip Percy'nin artık ne işaretse  iki kişilik olmuş yatağına atarken kafasına yastık geçirdi.
Percy de yatağın ucuna oturup ıslık çalmaya başladığında Annabeth başını yastığın altından çıkarıp ona baktı.
''Şey... evlendik yani.'' dedi Percy.
''Evlendik.''
''Şey... hani şimdi...''
''Percy.'' dedi Annabeth sıkıntıyla. ''Söyle gitsin.''
''E şimdi ne yapacağız yani!'' Percy bunu bir çırpıda söyleyince yüzünü buruşturdu. ''Yani şey mi, hani şey...''
''Evet.''
''Nasıl olacak o?''
Annabeth başını çevirip yazarın bakış açısı olan tarafa baktı. ''Önce şu yazardan kurtulalım ve yalnız kalalım, sonrasını düşünürüz.''
Yazar sinsi bir sırıtmayla ona el salladı. ''Percy'nin kıçını tekmele Annabeth!''
Annabeth kamerayı kenara iterken her yer yazar için karardı fakat yazar ve okuyucular olayın devamını tabii ki tahmin ettiler.
-son-



Share:

0 yorum:

Yorum Gönder