Hoş geldiniz!

Bir kalbi sevindirmek, bu dünyaya bırakabilecek en güzel hediyedir.

18 Kasım 2016 Cuma

, , ,

Sessiz Ol!


AU
Alternative Universe, yani Aykırı Evren anlamına gelir. Karakterler, normal hikaye örgüsü dışında davranır, örneğin, normal şartlarda korsan olan Jack Sparrow, Los Angeles'ta motorsikletli bir asi olarak yazılır.
-
ÖZET: Percy Jackson ve Annabeth Chase. İkisi de birbirinden mükemmel iki ajan. Bu yıl Birim Şefliğine yükselen ajanlar, kendilerine ait bir grup ajan almak yerine eskiden olduğu gibi göreve gitmek zorunda kalırlar. Üstelik yalnız da değil, birlikte. AU
-
Yazım Tarihi: 18.10.13
-
''Hazır mısın?'' diye mırıldandım. Bu adamı daha ne kadar oyalayacağımızı bilmiyordum. Annabeth'in acele edip bu adamı öldürmesi ve işi bitirmesi şarttı.
''Ben hazırım.'' diye mırıldandı Annabeth, iki saniye sonraysa tam karşımda oturan örgüt başı, artık başsız bir baştı.
Ortalık saniyeler içinde birbirine karıştı. Annabeth'in yerleştiği binaya baktım. Annabeth'ten eser kalmamıştı. Yanımızdaki üç koruma dışarıya bağırıp çağırırken ben de aradan sıvışıp odadan çıktım. Fakat daha işimiz bitmemişti. Kendime güzel bir köşe bulup tabancamı çıkarttım. Şansıma şarjör doldurmama da gerek kalmamıştı. Ortaya daldım.
Önce koridorun sağ tarafında duran şişkoyu hallettim. Ardından onun yanında duran sakallı, orman kaçkınına benzeyen sıskayı önce omzundan, sonra da karnından vurarak etkisiz hale getirdim. Fakat binadaki adamlar bu kadar değildi tabi ki. Sırf odaya on kişi dalmıştı-birazdan da bana dalacak gibiydiler-. Kaçma zamanıydı. Arkamı döndüğüm gibi kaçacaktım ki...
İşler hiç de öyle gitmedi.
Etrafım sarılmıştı. Ölmeden buradan çıkmam imkansız gibiydi. Yedek silahım vardı, olmasına, fakat karşımdaki yirmi kişiyi bir saniyede öldüremedeğim gibi onlar da beni bir saniyede öldürebilirdi. Sonra bir ses duyuldu. Sesin geldiği yöne, arkama baktım. Annabeth elindeki silahla o on kişiyi mermiye boğmuş, şimdi de benim yanıma koşuyordu. Bir adamlara, bir Annabeth'e baktım. Sanırım şimdi sıra bendeydi.
Adamların üzerine tabancamdaki bütün şarjörü boşalttım. Bu kargaşa arasında şarjör değiştirmeye vaktim yoktu. Belimdeki diğer tabancayı çıkarıp ateşledim. Fakat bir sorun vardı. Bunun da şarjörü yoktu. Adamlar sırıtarak bana baktığında ben de sırıttım.
''İşin bitti dostum.'' dedi şişko bir tanesi, kendinden emin gözüküyordu.
''Pek sanmıyorum.'' Elimdeki silahları adamların kafasına fırlatıp aşağıya koştum. Annabeth'in tam önündeki adamın üstüne atlayıp boynunu kırdım. Ardından yukarıdan gelen adamların önüne onu atıp Annabeth'in peşinden dışarı fırladım. Pek vaktimiz yoktu.
Annabeth bir yandan koşarken bir yandan da çantasından bana bir tane silahla kar maskesi verdi. Bu sefer şarjörünü kontrol etmeyi unutmadım. Annabeth merdivenlere gelince merdivenin kenarına oturup aşağıya kaydı. Ben de adamların üstüne biraz daha sıkıp peşinden gittim. Üçüncü kata geldiğimizde durup soluklandık-dokuz kat inmiştik-. Ardından tekrardan hızlı bir şekilde aşağı indik. Giriş kata geldiğimizde bizi bekleyen başka bir grup vardı.
''Tanık bırakamayız.'' dedim Annabeth'e. Annabeth evet anlamında başını salladı. Bu demek oluyordu ki biraz daha insan öldürmeliydik.
Annabeth çantasını köşeye atıp köşeye saklandı. Silahının şarjörünü korkusuzca adamların üstüne boşalttı. Ben de onun tam yanında durup ona katıldım. Sonunda işimiz bittiğinde en azından elli kişi öldürdüğümüze emindim.
''Hadi.'' dedi Annabeth çantasını alırken.''Kameraları hallet.'' Köşelerdeki kameralarla bilgisayarları kırıp Annabeth'in peşinden operasyon arabamıza bindik. Bizi içeride Natalie bekliyordu. Her zamanki gibi lacivert bir ceket giymiş, saçlarını açık bırakmış ve de kulaklıklarını takmıştı. Annabeth onu çok tanımıyordu-tanışalı iki gün olmuştu- ama ben onunla üç yıldır çalışıyordum. Çok konuşmasak da birbirimizi iyi tanırdık.
''Tamam mısınız?'' dedi Natalie, s leri yine ğ diye söylemişti. Bu onun genizi yüzünden olsa gerekti-öyle söylemişti-. Evet diye başımızı salladık.
''Hadi gidelim!'' dedi Natalie şöför Tom'a.''Merkeze.''
''Umarım bu sefer görevler bitmiştir. Artık ekibimin başına geçmek istiyorum.'' dedi Annabeth, iki günde yüzden fazla kişi öldürdüğümüzü umursamıyor gibiydi.
''Aynen.''
''Of.'' dedi Annabeth.''San Francisco'yu özledim.''
''Manhattan güzeldir. Tabi çok görev verirler.'' dedim Annabeth'e. Gerçekten üzgün gözüküyordu. Her ne kadar onunla ilk karşılaştığımda gıcıklık yapmış olsa da onun için üzüldüm. Tabi, buna bir dakika sonra pişman oldum.
''O neydi öyle? Adamın üstüne atladın.'' dedi Annabeth kaşlarını çatarak.''Kareteci felan mısın?''
''O bir savunma hareketi. Adamın boynunu kırıp önüme geçirdim. Böylece arkadaki adamlar bana değil arkadaşlarına sıktı. Bilmiyor muydun yoksa?''
''Elbette biliyordum. Ama sen bu harekette birinin üstüne atlanmasına dair bir şey olmadığını bilmiyordun sanırım.'' dedi Annabeth.
''Of.'' Annabeth buna cevap veremeden telefon çaldı. Nataile bir şeyler mırıldandıktan sonra bize döndü. Her zamanki gibi ifadesizdi.
''Hey çocuklar, galiba bir sorununuz var.'' dedi Natalie. Sorununuz dediğine göre mutlaka kötü bir şeydi.''Kelly ve Robert size söz verdiği ekipleri hazırlayamamış. Robert siz merkeze geldiğinzde onları öldürebileceğiniz için telefondan söylediğini, bugün eve gidip sakinleşmenizi söyledi. Sadece bir aycık kadar daha böyle görev yapacakmışsınız. Başarılar.''
''Şaka yapmayı keser misin Natalie?'' dedim öfkeyle.''Hiç yeri değil.''
''Ben şaka yapmıyorum.'' dedi Natalie.
''Kes şunu.'' diye katıldı Annabeth.
''Ben şaka yapmıyorum.'' diye tekrarladı Natalie, her sözcüğü vurgulayarak söylemişti. Annabeth gözlerini devirdi.
''Şakacı bir arkadaşınız varmış.'' Natalie bunun üstüne kendinden beklenmeyecek bir hışımla ayağa kalktı. Yılların ajanı, yüzlerce insan öldürmüş olmamıza rağmen Annabeth de ben de korkarak geriye çekildik.
''Size şaka yapmıyorum dedim şapşallar!''
İşte şimdi, şaka yapmadığını anladım. Natalie asla biriyle argo konuşmazdı.
''Yo.'' dedi Annabeth gözlerini kocaman açarak, sinirden ağlayacakmış gibi gözüküyordu.''Olamaz!''
''Robert!''
''Kelly!''
''Tom, seni öldürmekle bile tehdit etseler bizi merkeze götürüyorsun. Yoksa yemin ederim ki seni kendi ellerimle parçalarım!'' dedi Annabeth, onu hiç bu kadar korkunç görmemiştim.
''E-evet, ben de.'' diyebildim.
''Pekala çocuklar, dışarı!'' Tom kapıyı açtığından Natalie çantalarımızla beraber bizi dışarı attı. Arkalarından bağırsak da birkaç dakika içerisinde gözden kayboldular.
''Lanet olsun!'' dedim öfkeyle.''Bunu daha önce de yapmışlardı. Tahmin etmeliydim.''
''Merkeze eninde sonunda gideceğiz.'' dedi Annabeth.''Hem de oldukça hızlı bir yolla.''
Annabeth çantasından çıkarttığı tabancayı eline alıp kar maskesini kafasına geçirdi. Ardından koşarak bir arabanın önüne geçti. Arabanın şöförü korkuyla arabadan çıktı ve kaçmaya başladı. Annabeth kar maskesinin altından gülümsedi.
''İşte buna otostop denir.'' 

Share:

0 yorum:

Yorum Gönder